Türk tarihinin Orta Asya’ya
uzanan derinliklerinde, önceleri bir savaş aracı olarak kullanılan ok ve yay,
ateşli silahların keşfinden sonra, giderek bir spor dalı olarak kültürümüz
içindeki yerini almıştır. Tarihsel
belgeler incelendiğinde, Türklerde okçuluğun MÖ 5000 yıllarında başladığı ve
okçuluk ile ilgili ilk kuralların Oğuzlar ile gerçekleştiği görülür.
Okçuluk ilk kez Osmanlı padişahı 2. Mehmet
döneminde yarışma olarak düzenlenmiştir. 1451-1481 yılları arasında Osmanlı
padişahı olan 2. Mehmet zamanında ilk kez okçuluk yarışma kurallarını
hazırlamış ve okçuluk yarışma sahalarını yapılmıştır. İstanbul’un fethinden
sonra sultan 2. Mehmet Ok Meydanı diye adlandırılan okçuluk alanını genişletmiş
ve yeni düzenlemelerle daha güzel bir hale getirmiştir. Tarihsel dokümanlarda
en çok dikkat çeken iki isim Tozkoparan İskender ve Bursalı Şüca’dır.
Ok atabilmek
için usta bir kişiden eğitim alması gerektiğini vurgusu yapan Ok Eğitmeni
Akın Ahu, Eğitime
başlayan kimsenin tam bir atıcı olabilmesi için uzun süren eğitimini
tamamlaması ve sonunda pişrev oku ile 900 gez mesafeye (yaklaşık 594 m. 1 gez =
66 cm) ve azmayiş oku ile de 800 gez mesafeye ok düşürebilmesi gerekiyordu.
Bunu başarabilen adaylar, büyük bir toplu merasimle usta lisanslarını alırlar
ve sicil defterine kaydedilirlerdi.Lisans sahibi usta atıcılar “kemankeş”
olarak adlandırılırdı ve aralarında uzun mesafeye veya hedefe atış yarışmaları
yapabilirlerdi. Bunun yanında atıcılar kurumu başkanının izniyle meydanda yeni
menzil açma ya da mevcut menzillerden birinin rekorunu kırma denemelerinde
bulunabilirlerdi. Fakat bu iznin çıkması çok kolay olmazdı. Atıcının bu izni
talep edebilmesi için kemik uçlu ve hafif “pişrev” oku ile 900 gez (594 m),
ucuz kemik uçlu "yeksüvar" oku ile 850 gez (561 m), uzun yelekli
“heki” oku ile de 800 gez (528 m) mesafeye atış yapabildiğini şahitler ve
yetkililer nezaretinde onaylatmış olması gerekirdi.Ardından kurum, önce yeni
bir menzile gerek olup olmadığına bakardı. Karar verilirken açılacak menzilin
gelişmesinin meydanın topoğrafyasına uygunluğu, başka menzillerle karışma
ihtimali vb. parametreler göz önünde bulundurulurdu. Eğer tüm şartlar
sağlanmışsa gerekli izin çıkardı” diye konuştu.
Eğitim medotundan sözeden Ahu, “Kemankeşlik eğitimi ve sonrasında yapılan
antrenmanlara genel olarak “meşk” denir. Meşklerde asıl amaç vücudun
sınırlarını zorlamak ve bu sınırların nerede bittiğini bilebilmektir. Menzil
rekoru kırmak vb. maksatlı ciddi meşkler bir seneden üç seneye kadar
sürebilmektedir. Bu süre sonunda atıcı,formunun zirvesinde olabilecektir.Acemi
okçular idmana kepaze ile başlar. “Kepaze” denilen yumuşak yay ile ok atmaksızın
kiriş düzenli aralıklarda çekilip bırakılır. Bu esnada ayaklar yere sağlam
basmalı ve baş sola çevrilmelidir (sağak yay çekenler için). Kepazede amaç
çekiş alışkanlığı edinmek ve kasları kuvvetlendirmektir. Sağ elin parmaklarını
nasır ve yaradan korumak için, kirişin tutulan yerine pamuk veya bez sarmak
yerinde olacaktır. Günde 50 çekişten başlayan kepaze, daha sonra 500 adede
kadar çıkarılmalıdır. Burada asıl nokta aceleci davranmamak, kasları
sakatlanmaya neden olacak şekilde zorlamamaktır. Aksi takdirde tüm okçuluk
sporu hayatını etkileyen kalıcı bir sakatlık kaçınılmaz olacaktır. Kepaze
bitiminde, ok gezlemeyi ve atış yapmayı öğreten torba ve hava gezi idmanları
gelecektir. Kapalı alanlar için daha uygun olan torba gezi antrenmanında, içi
talaş veya pamuk çekirdeği ile doldurulmuş torbalara, 45 derece eğik açı ile
yakın mesafeden atışlar yapılır.Hava gezi ise yeleksiz ve temrensiz/soyasız
kalınca oklarla yapılan atışlardır. Daha çok açık alanlar için uygun bu
atışlarda da amaç oku düzgün atmaktır. Hava gezi 30 gün süre ile sabah 150,
akşam 150 olmak üzere günce 300 atış şekline yapılır. Bu antrenmanda menzil
atışına ait uygulama ve incelikler öğrenilmiş olmalıdır.Yeterli meşk süresi
sonunda kemankeş adayları atışlara yumuşak yaylardan başlamalı, kademeli olarak
yaylarının kuvvetini artırmalıdırlar. Bu esnada sıkı antrenman programı hiçbir
zaman terk edilmemelidir. Yapılabilecek en basit antrenman, sabah uyanır
uyanmaz çekilen 66 adet kepazedir” ifadelerini kullandı.
Türk ve Moğol kavimlerinde yayın kullanımı diğer kavimlere göre farklılık
gösterdiğini söyleyen Ahu, yaya olarak yay kullanan kavimlerde üç parmak ile
yay kirişi çekilerek ok fırlatılırken Türk ve Moğollarda ayrı bir ekipman ile
farklı bir metot kullandıklarını söyledi.
Ahu “Zihgir adı verilen eliptik bir yüzük ile kiriş gerilmekte ve üç parmak ile kiriş germeye nazaran yaklaşık 10 cm’lik bir germe avantajı sağlamaktadır. Zihgirin bir diğer avantajı da at üstünde okun, yayın kabzasından düşmesini engellemesi için yaya verilen pozisyonunun da önemsiz hale gelmesinin sağlanmasıdır. Ayrıca diğer kavimlerde ok sol tarafa yerleştirilerek göz ve gez aynı hizaya getirilerek yani nişan alınarak atış yapılırken,Türk ve Moğol boylarında ok sağdan gezlenerek ve nişan alınmadan, kas hafızası ile atılmaktadır.Tüm bu avantajları ile birlikte katı yayın etkili bir şekilde (özellikle at üzerinde) kullanılması Alp olabilmenin koşulları arasında yerini almıştır” dedi.