Bursa siyaset tarihinin geçmişine bakıldığında elbette alınabilecek önemli dersler vardır.
Vesayet rejiminin, demokratik hayatın üzerinde kara bir leke gibi durduğu günlerde, seçilmişlik yoluyla paye bulanların ne denli sağlıklı şartlarda seçildiklerini, artık bugün tartışabiliriz.
Pek tabi ki o günden bugüne köprülerin altından çok sular geçti: Demokratik hayatımız, bilen, sorgulayan, kimseye bağımlı olmayan insanların elinde rayına oturarak yoluna girmeye başladı...
Toplumsal statü ve roller değişti.
Dünün köylüsü, bugünün kentlisi oldu.
Fırsat eşitliğinin önü açıldı.
Ama o yıllardan bu yana yenemediğimiz tek bir düşman kaldı, o da cehalet! İnsan, eğer ki kendini yönetenler hususunda yanlış tercihlerde bulunursa pek tabi ki sadece ve sadece cehaleti yüzünden “kandırıldığı” için yanlış tercihlerde bulunur.
Hayata karşı tutunduğumuz bütün damarlarımızı kesmeye yeltenen cehalete karşı, yine de insanlarımızın kendileri için en doğru olanı seçmesi yönünde bilinçle ve bilgiyle hareket edeceğini düşünmek istiyoruz.
Bir önceki yazımızda da ifade ederek vurgu yapmıştım Adalete..
Adil bir temsilci...
Tüyü bitmemiş bir yetimin bütün sorumluluğunu aldığını bilen ve karar verme sürecinde bunu hep aklında tutan insan..
Halka eşit mesafede duran, halkının değerlerine tarafsız bakan, hiçbir çıkar grubunun, hiçbir gayri meşru gücün, hiçbir iş adamı grubunun, hiçbir sınıfın adamı olmayacak kadar adil insan...
Alacağı kararlarda adil düşünüp gerektiğinde Parti üst yönetimine tavır koyacak kadar adil...
Bursa'nın beklentisi bu yöndedir.
Bu insanların çoğalması yönündedir.
Ayrıca son günlerde özellikle Ak partide aday adayı konumundaki insanların dilinde yer tutan ilgiyle izlediğim bir söylem var: Hemşehrilik.
Pek tabi ki bu bir tutkaldır.
Önemli olan bunun istismar edilmemesidir.
Hemşerilik çok önemli bir haslettir.
O şehre gönülden bağlılık gerektirir, taşını toprağını ezbere bilmeyi gerektirir. Gerekirse orada yaşayan insanlarla beraber ağlamayı beraber gülmeyi gerektirir.
Sadece bayramlarda, seyranlarda görünmeyi değil.
Sadece nüfus cüzdanında Bursa yazıyor olması, insanları “çok iyi bir hemşehri” dairesi içine sokmaz. Hemşehrilik, bütün düşünsel ve eylemsel gücünü memleketinin kalkınması ve gelişmesi, güzelleşmesi yönünde harcamakla ölçülür.
Burada kişisel değil toplumsal hizmetin önemine dikkat çekilmeli...
Yoksa Bursa'dan vekil seçilerek gittiği Ankara'nın gizemli havasında halkı unutanların siyasi hayatları birer ibret vesikası olarak, siyaset tarihinin karnalıklarında yerini almıştır.
Ve zaten bu husus, tecrübelerle de sabittir..
Bursa'nın sıkıntılarını bilen Bursa'nın çektiği çileleri kendi yüreğinde hissetme erdemliliğini gösterecek gerçek manadaki milletvekillerine ihtiyacımızın olduğu gerçeği hiçbir zaman unutulmamalıdır.
Velhasıl, halkın işi ehline vermek yönündeki arayışını bir kez daha hatırlatmak isteriz...
Bizim meslekte halka hizmetin bir versiyonudur bu...