Milletvekili seçimleri öncesi, siyasi partilerde hareketlilik kendini iyiden iyiye kendini göstermeye başladı.
Özellikle gücü elinde bulunduran İktidar partisinden meclis kapısını aralamak isteyenler,İl ve ilçe teşkilatlarında boy göstermeye başladı bile...
Aradan 4 yıl geçmesine rağmen kendileriyle müşerref olamadığımız mevcut milletvekillerinden bazıları ise,partilerde taban politikasından çok tavan politikası yaparak yukarıdan icazet almaya çalışıyor.
Tüm bu gelişmeler ışıgında bizimde bugünlerde yüksek gerimli bir yazı yazmamızı gerektiriyor..
Nefse de hoş gelirdi.
Önceden olsa,eleştirilerimizi ard arda sıralar, "Bugüne kadar Bursa için ne yaptınız" diye sormak isterdim.Ancak destek verdiğimiz bir siyasi oluşumla ilgili, sadece uyarı mahiyetindeki eleştiri yazılarımız, birileri tarafından rahatlıkla çarpıtılarak "bize hakaret ediliyor" şeklindeki algılama fikrimin değişmesine neden oldu.
Şimdi, iyiliğin enayilik gibi algılandığı bir ortamda yazı yazılmıyor, yazmak zor geliyor.Hefesimiz kırıldı.Bu ortamda ancak hikaye anlatılır.
“Siyasetçinin armağanı ya vaaddir ya çok laf" dır ya bizimkisi de bu defa kıssa olsun..
Hani bir hükümdarın, bir başka hükümdara gönderdiği o gizemli heykel hikâyesi...
Birlikte paylaşarak,ortak hisse alalım.
Armağanı alan hükümdar ve çevresindekiler, heykelin sırrını yâni verilmek istenilen mesajı çözemez.Hz.Yusuf Aleyhisselâmın rüya tabiri kıssasında olduğu gibi, firaset sahibi bir zatın devreye girmesine kadar..
Âkil adam,eline üç tel alıp, heykele yaklaşır
Birinci teli, heykelin bir kulağından sokar, tel öbür kulaktan çıkar.
İkinci tel,ağızdan kulağa ulaşır.
Ve nihayet mesajı muhkemleştirip, muhteşemleştiren üçüncü ayak: Ağızdan salınan tel,bir yere kadar ilerler,orada kalır.
Orası, heykelin kalbidir.
Hani, bozulunca, insanı bozan “vücuttaki et parçası”...
Gelelim mesajın açılımına. (Edebiyatçılar herhalde çözmüştür!)
Birinci telin iletisi: İşitilenler bir kulaktan girip, öbüründen çıkmasın.
İkincisi: Ağızdan çıkanı kulak duysun.
Ve final : Akıllı,erdemli kişinin dili kalbindedir.
Hani Anadolu'nun bir çok yerinde büyüklerimizin kullandığı bir tabir vardı;“yut getsin” (Biz onlara benzeyemedik!)
Hele de “içerim dert doludur, perdelidir görünmez” demeleri yokmuydu, hatırladıkça eririm. Onlardaki O ne sabırdı ya Rabbim....
Bizlerede nasip eyle...
Bu yazı, “kapalı kutu gibi” denilirse,biz de deriz ki, öyle olması iyidir.
Pandora’nın kutusunun açılması iyimi olmuştu?
“Ya hayır söyle, ya sus”...ne kadar muazzam, mübarek bir şifa reçetesi..
Ve bir o kadar da zor...
Kolay olsa, her zaman uygulardık.
Güç’ü başarmağa talip olalım.
Belki bir gün ya hayır söyler, ya da susmağı başarırız.
Peygamber efendimiz (S.A.V.), “Susan kurtuldu” buyruğuna göre, inançlı insanların hâlâ boş sözün müşteri veya satıcılığında ısrarı abesle iştigal olmaz mı?
Ne dersiniz..