Gurbet yılardır kimini memleketine kimini sevdiğine kimini de hayallerine uzaktan baktıran ve her ne olursa olsun uzak kalma pahasına da olsa, insanın içerisinde farklı duygular uyandırıp insanı aşık eden gurbet.
Bir bahar rüzgarı değimlidir insanı alıp götüren, gözlerini kapatıp içine gurbet kokusunu çektiren. Sanki sabah olmayacak gibi, gök yüzünde yıldızları seyredip sonra ah çektiren değimlidir gurbet. Kumsallarda tatil yapan insanların baktığı o engin o mavi denizlerin ardında olan karaya ulaşmak isteyen gemicinin, kara arayan gözleri değimlidir.
Kimi geceler türküler mırıldanan, kimi geceler ağıtlar yaktıran gurbet. Gurbet aslında güzel, güzel olduğu kadarda değerli insan hayatında, bir düşünün hiç gurbette olmasanız örnek şu anda Bursa’da İstanbul’da Ankara’da Avrupa’da olmasanız, nasıl özlerdiniz doğduğunuz toprakları, memleketin baharını nasıl hayal edebilirdiniz.
Nasıl bakardınız dağların ardına ve nasıl söylerdiniz memleket türkülerini ve sevdiklerinizin gözüne bakıp nasıl derdiniz; aah bizim oralarda şimdi çiçekler açmıştır, dereler çağlamıştır diye.
Yıldızlar kayar gökyüzünde ve yeryüzünde ağlar insanlar, insanlar sarılır birbirine, eller tutulur göğüs, göğüse bastırılır, sevgiler dile getirilir gurbette ve martılar çığlıklarıyla eşlik eder engin denizlerdeki denizcinin göz yaşlarına. Dağlar bir başka dikilir insanın önüne ve yarınlar daha değerli olur, türküler daha bir yanık söylenir, memleketim memleketim diye, ağlar nineler dedeler,
Gurbet;
Vakitsiz gelen ölüm gibi sessiz ve kalabalık insanların arasında yerde yemlenen serçe gibi, savunmasız masum ve ürkek ellerinde bir pamuk helva, yanakları kızarmış göz pınarları Kelkit çayına dönmüş yavrunun bakışlarında gurbet, oysa görmüyor onu hayatı pahasına koruyacak annesi hemen arkasında hemen yanı başında, görmüyor Kelkit, Şiran, yanı başında, Torul’un sırtında yaylalar ağlıyor, ağlıyor Köse’nin dereleri, Kürtün’de yetim kaldı sokaklar, memleket yetim kaldı.
Gümüşhane dayamış sırtını dağlara dimdik ayakta,
Ayakta evliya şehri, ayakta şehit kenti
Ama yalnız ama boynu bükük yüzü yerde Gümüşhane,
Bekliyor gurbetteki yolcularını memleket bizi bekliyor.
Velhasıl Gurbet bitiyor yüzün gülsün Gümüşhane’m İnsanların sana geliyor.
İşte ben tamda yukarıdaki dizelerin kendisiyim aslında, bir zemheri ayında 1979 da Gümüşhane Şiran Akbulak köyünde dünyaya gelen, annesinin sırtında çarşur otu türkü türkü türkü yazılarında gezen benim.
İlk okuluna köyünde başlamış, 1986 yılında Bursa’ya göç eden bir ailenin ortanca evladı olarak ilk orta lise öğrenimlerini Bursa’da tamamlamış bir öğrenci bir evlat bir kardeş ve bir vatandaş olmaya çalışmış yıllardır çalışıp didinen biriyim sadece.
Anadolu Üniversitesi Halkla ilişkiler bölümünde okumuş, tabiri caiz ise feleğin çemberinden başarı ile geçmiş birisi olarak 2000 yılında medya sektörü ile tanışmış birisiyim. 2000 yılında aynı zamanda bilgisayar öğretmenliği ile hayatını kazanan biri iken yıllar içerisinde dönem dönem teknoloji alanında çalışmış fakat 2009 yılında ki yerel seçim dönemi ile birlikte tam anlamı ile medya sektörüne girmiş, ve 2000 yılında kurduğumuz Bursa Tescil İnternet iletişim ve reklam danışmanlığı şirketimize bir de TV yapımcılığını dahil etmiş olduk.
Bunca zaman içerisinde farklı formatlarda televizyon programları yaptık. İlk televizyon programımın adı Anadolu Sofrası idi. Bir yıl sonra bir başka televizyon kanalında Kentin Sesi adlı bir proje ile Bursa Sokaklarında halkın sesi olmaya çalıştık.
Sonrasında ki süreçte spor ve kültürel televizyon programları ile günümüze kadar sürdü geldi bu süreç. Bu gün hemen hemen Dünya’nın bütün kıtalarında program çekmiş ve hali hazırda Kültür Köprüsü, Sıladan Sılaya Bir Balkan Hikayesi, Uzak Hayatlar ve Dokun hayatıma adlı dört televizyon programı çekmekteyiz.
Yakın zamanda unutulmaya yüz tutan çocukluk oyunlarımızı anlatan Benimle Oynar mısın adlı yeni bir televizyon programı ile tekrar izleyici karşısında olacağız. Bu arada bu projeyi ilk kez buradan duyurmuş oluyorum.