Okulun ilk zilleri geçtiğimiz hafta çaldı. Kimi veliler öğrencileri büyük beklentilerle kimileri de bir baltaya sap olsun diyerek okullara gönderdiler. Arayış içerisindeki eğitim sistemimiz yine sayısız kurban verecek. Ben bir eğitimci değilim ama bir yazar olarak gözlemlerimi paylaşmak benim vatandaşlık görevim.
Eğitim ilk önce aileden başlar sözü her daim kulaklarımızda. Kulaklardan öteye geçememesinin sebebi ailelerin geçim sıkıntısından dolayıdır. Aileler , işe gidip para kazanıyor ve çocukları kurslara göndererek görevlerini yaptıklarını düşünüyorlar. Ülkemizin yıllarca süre gelen ekonomik sorunları bu bahaneyi ne yazık ki hayatın gerçeği yapıyor. Çocuklar ailesine en ihtiyacı olduğu dönemlerde etraflarında ne yazık ki olamıyorlar.
Çocukların yetenekleri önce aile tarafından keşfedilir. Lakin günümüzde aileler çocukları , yeteneklerinden çok para getirecek mesleklere yönlendiriyorlar. Bu dayatma sayesinde zaten ezbere dayalı bir eğitim sistemimizde çocuklar da ezbere dayalı bir hayatın kuklası oluyorlar. Ben üniversiteleri birincilikle bitirip de mesleğinde önemli başarılar elde etmiş kişileri çok az gördüm. Kim bilir bir anket yapsak acaba kaçının istediği bölüm buydu ?
Ailelerden gerekli eğitimi almamış çocuklar öğretmenlerin karşısına çıkıyorlar. İşini layıkıyla yapan öğretmenlerimizi tenzih ederek ve ben dersimi anlatıp paramı alırım diyenleri de görmüş biri olarak üniversitede ezberlediklerini öğrencilerine aktararak ve teneffüslerde birkaç soru çözerek öğretmenlik olmuyor maalesef. Öğretmen , yeteneklerine göre öğrencilere yol gösteren bir rehberdir. Öğretmen sadece 2+2=4 ile ilgilenmemeli. Rehber öğretmenliği denen bir müessese var acaba kaç öğrenci ile diyalog içerisindeler ? Her şeyi siyaset mekanizmasından beklememek gerek. On iki sene İngilizce eğitimi görmüş bir millet olarak İngilizcemizin bu kadar kötü olmasını da eğitim sistemimizle de açıklayamayız. Beden eğitimi dersinde de öğrencilere top vererek de geleceğin futbolcularını yaratamayız.
Dönem sonu karnelerde sağ alt köşede okuduğu kitap sayısı bölümü vardı bizim zamanımızda. Ne hikmetse herkes aynı sayıda kitap okumuş. Hatta hiç kitap okumamış bir öğrencinin bile “Allah , Allah ben ne ara bu kadar çok kitap okudum” diye kendi kendine sormuş bile olabilirler. Sonra da biz bu öğrencilerden yeni Sabahattin Aliler , Falih Rıfkı Ataylar olmasını bekliyoruz.
Yeterli eğitimi alamamış ama yeterli gazı almış olarak okuldan çıkanlar kendilerini yetenekli gördükleri alanlarda değil de bir anlık hevesle futbol okullarının yolunu tutarlar geleceğin futbolcusu olarak… Onlarda doğal olarak çarklarını döndürmek amacıyla “Aslansın , Kralsın” diyerek sadece paralarını değil aslında geleceklerini de aldıklarının farkına varmalılar. “Vay be bir senede 15 kitap okumuşum “ diyerek dur benin hayatımı yazayım çok okunur ile bir kitap yazar. Yayınevi de içeriğe bakmadan kitabını şu paraya basarız ve güzel de reklam yaparız diyerek kitabı bastırır sonra da bir mail gelir ve der ki “Yazdığınız kitaptan dolayı sizi kutlarız ve şu kadar para verirseniz size şu ödülü veririz diyerek sadece ego vererek para aldığını sanır fakat ortada hiç olmayan bir insan yarattığının farkına varmaz.
İyi bir eğitim , ne para dökülerek elde edilir ne de eline tebeşir alarak tahtaya yazılar yazılarak… İyi bir eğitim , bir çocuğa kendini tanıtarak bir birey haline dönüştürmektir. Zira çağımızın en önemli hastalığı , kendini bilmemektir…