“Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir.”
Mustafa Kemal ATATÜRK
Dünden bugüne dünyamızda çok şeyler değişti. Değişimler kimi zaman huzuru getirdi kimi zamansa karanlığı. Dünyamız modernleştikçe insanlık farklı yerlere evrildi. Kadına en çok değer veren dinimiz , insan eliyle farklı kurallara evrilerek “şeriat” adı altında akla ve mantığa aykırı uygulamalarla bir kez daha yanlış anlamlandırmalara ve yeniden hedef gösterilmeye başlandı. Bugün bir devrim sonucunun bir ülkeyi nasıl etkilediğini , ahlak terörizminin son kurbanı Mahsa Armani ve bu olayın dış dünyadaki izlerini tartışacağız…
Ekonomi , askeri güçten bile daha fazla bir güçtür. Silah kullanılmadan da ekonomik yaptırımlarla birlikte bir ülke gayet tabii yerle bir edilebilir. Her şey İran’ın başbakanı Muhammed Musaddık’ın , İran’daki İngiliz petrollerini millileştirmesiyle başlamıştı. Buna öfkelenen İngilizler , 1953 yılında darbeye destek vererek Musaddık’ı görevden el çektirdiler. İngilizlerin desteğiyle Şah Muhammed Rıza Pehlevi ile monarşi İran’ın yeniden hükümet şekli olmuştu. Batı yanlısı şah 1963 yılında kadınlara oy kullanma hakkı vermişti. Şah döneminde ilk 10 yıl ekonomik ve refah yönünden gayet başarılı bir dönem geçirmişti. Şah bu dönemde Amerika ile yakın ilişkiler kurmuştur. Petrol fiyatlarını bir anda arttıran şah ve yönetimindeki İran bir gecede zengin olmuştur. Gelişmekte olan ülke statüsünden çıkan İran artık gelişmiş bir ülke olarak sahneye çıkmış fakat elde ettiği gelirin tamamını reform hareketlerine yatırınca enflasyon yükselmiş ve zaten halk ekonomik sorunlarla boğuşurken bir de ülkenin dini lideri Ayetullah Humeyni şah tarafından sürgün edilmesi ve üzerine şahın bir gazetede Humeyni hakkında ağır ithamlarda bulunması eklenince halk sokaklara çıkmıştır. Şah , bir zamanlar dostu olan Amerika’dan petrol yüzünden umduğu yardımı alamayınca çareyi kaçmakta bulmuş ve Humeyni ülkeye geri gelerek 1 Nisan 1979 tarihinde İran İslam Cumhuriyetini kurmuştur. Bu hareketin adına YEŞİL DEVRİM denilmiş ve asıl amaç Humeyni bahanesiyle laik bir yapı oluşturulmak istenirken Humeyni’nin ilk icraatları bütün kadınların kapatılması ve ülkenin sözde İslam kuralı olan “ŞERİAT” ile yönetilmesi olmuştur.
Bir zamanlar İran’da da kadınlar özgürce giyinebiliyorlardı. Eski İran fotoğraflarını sosyal medya mecralarında görüşünce şaşırıyoruz. Hatta ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün , o zamanki İran Şahı Rıza Pehlevi’yi överken ki konuşmaları hala daha mevcut. O zamandan bu zamana rejimler değişmiş , devrimler özgürlük adına yapılmışken sonucunun kapalı bir kafeste sıkışıp kalmış kadınlar olması tarih sahnesinde kara bir leke olarak kalmıştır. Bu ilkel rejimin son kurbanı Mahsa Armani…
Bir tutam saçı göründü diye ahlaksızlıklarını sözde ahlak polisi adı altında örtmeye çalışan bir yapının içindeki kişiler tarafından vahşice katledildi Mahsa Armani. Müt’a nikahını meşru sayan bir zihniyet saçının görünmesini haram sayması İslami değerler değil de kendilerine göre bir kural yarattıklarının göstergesidir. İslam dini bir davet dinidir ve dinimizde asla zorlama olmaz. İnsanın dini değerlerini Allah yargılar , bir kul veya bir devlet değil !
Bugüne kadar İran halkı baskılar altında susmayı tercih etti ama tıpkı tarihten günümüze kadar isyanın ve özgürlüğün yegane anlamı olan kadınlar , cinayetlerle susturulmaya çalışılsa bile susmazlar ve bir devrim olup çürümüş düzenin bütün oyunlarını bozuyorlar. Bugün artık İran geçmişini hatırlıyorsa bu Mahsa Armani sayesindedir.
İslam’ın dış dünya tarafından sözde terörizmle eşdeğer görüldüğü çağımızda bu olayla birlikte birilerinin ekmeğine yağ sürüldü. Bunu İslam Cumhuriyeti kisvesi altında yapanlar da bu sapkın düşüncenin birer parçaları. Bir bütün olan İslam dinini kutuplaştırarak ayrıştırmaları da bunun bir göstergesidir. Şiilik adı altında kendilerini üstün göstermek dinimize tamamen aykırı bir durumdur fakat buna rağmen bütün bir aleme en güzel cevabı anlamı “BARIŞ” olan hoşgörü ve saygı dinimizin gerçek müminleri bu düzeni kabul etmeyerek veriyor ve vermeye de devam edeceklerdir.