Kentin sorunları ile ilgili katkılarını alacağız
Başkan Bozbey konuşmasının devamında: “Bursa'da yeni bir anlayış ve yeni bir yönetim modeli ortaya çıkmıştır. Bu yönetim modeli, katılımcı bir yapıya sahip olup, hiç kimseyi ötekileştirmemektedir. Farklı dünya görüşlerine sahip insanların bile, yaşadıkları çevreyle ilgili sorunlarda bir araya gelip fikirlerini ortaya koyarak çözüme ulaşmalarını sağlamaktadır. Bursa bizimdir; Bursa hepimizindir. Bu nedenle bu güçlülüğü önemsiyoruz ve bu güçsüzlüğü aşmak için çalışmalarımız devam edecektir. Hiç kimseyi ötekileştirmeden, sendikalarla, işçilerle ve sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya geleceğiz. Kentin sorunlarıyla ilgili olarak onların katkılarını da alacağız. Milletvekillerimize de bu konuları ileteceğiz. Bürokratlarla iş birliği yaparak, bu kentin sorunlarını hep beraber kucaklaşarak çözmeliyiz. Bu sorumluluk sadece birilerine ait değildir; bunu önemsiyoruz. Bugün yine maalesef yaşadığımız bir facianın ardından bir araya geldik. Bolu Kartalkaya'da çıkan yangın hepimizi derinden yaraladı. Bu bir faciadır. "Efendim şu suçlu, bu suçlu" demek yerine, yetmiş sekiz vatandaşımızı kaybettik ve onlarca insan şu anda hastanelerde tedavi görmektedir. Aramızdan ayrılanlara Allah'tan rahmet diliyorum; mekanları cennet olsun. Şifalar diliyorum. Ancak burada sadece yöneticilerin değil, aynı zamanda üreticilerin ve çalışanların da ne kadar bilinçsiz olduğunun maalesef farkındayız.
13 işyeri ve otel tamamen incelendi
Bursa’da 13 iş yeri ve otel tamamen incelendi. Raporları ilgili bakanlıklara, Turizm Bakanlığına ve yetkili yerlere gönderdik. Diğer çalışmalarımız da devam ediyor. Tabii, bizim görevimiz buradaki eksiklikleri tespit edip bakanlığa bildirmektir. Aslında böyle bir şart olmamasına rağmen bildirmek zorundayız, çünkü o işletmelerin durdurulmasında yasal olarak sorumlu değiliz. İşletme ruhsatını vermekle ilgili sorumluluk Turizm Bakanlığına aittir. Turizm Bakanlığı şu anda tamamen kontrol altında. Bu anlamda oralarda bildirimlerde bulunuyoruz. İnanıyorum ki eksikler bir an önce tamamlanacaktır. Bu konudaki hassasiyetimi iletmek istiyorum. Özellikle, 1989'da itfaiyeyle ilgili rehabilitasyon çalışmalarını başlatan rahmetli Teoman Özalkan’a ve ardından destek veren, güçlendiren Erdal Saten’e, sonrasında gelen belediye başkanlarımıza, yani Recep Akdeniz’e ve diğerlerine yaptıkları çalışmalardan dolayı teşekkür ediyorum.
Uludağ personel sayısını 18’e çıkardık
Aslında, 1989’da başlayan bu reorganizasyon süreci artarak devam etti. Uludağ'daki itfaiye binası 1952 yılında inşa edildi ve o günden sonra işlemler başladı. Biz göreve geldiğimizde orada sadece bir araç ve altı personel vardı. Bunu yeterli görmedik ve Uludağ için on sekiz personele çıkardık. İki tane daha araç ekleyerek toplam üç araca ulaştık. Yani, Uludağ'da iki dakikada otellere ulaşabiliyorlar. Bu arada, sizlere duyurmadığımız birkaç şey oldu. Mutfakta çıkan arkadaşlarımız iki dakika içinde müdahale ettiler. Bu nedenle, özellikle otellerde ve toplu alanlarda çalışan herkesin yangınla ilgili eğitim alması gerektiğine inanıyorum ve bir an önce ulaşması lazım. Hatta bunun bir yönetmelikle şart hale getirilmesi gerekiyor. Yani, buralarda çalışacaksınız, önce yangınla ilgili müdahale sertifikasını almalısınız. Çıkan tespitleri de, dediğim gibi, olduğu gibi bakanlığa iletiyoruz. İkret Bey de devam edeceğiz. Hiçbir belediye olarak, itfaiye teşkilatımızın güçlendirilmesi ve yeni binaların yapılmasıyla ilgili çalışmalarımıza hız verdik ve devam ediyoruz. En son, Dünya Bankası’ndan on milyon euro civarında bir kredi aldık. Meclis üyelerime de teşekkür ediyorum bu konuda. On milyon euro civarındaki kredinin yaklaşık dört buçuk milyon eurosunu şu anda araç için kullandık. İkinci kısımda ihale edip on milyon euro karşılığında yaklaşık on altı araç takviyesini yine itfaiye teşkilatımıza sağlamış olacağız. Bu vesileyle, bu çalışmalarla ilgili yerinde görmek amacıyla bu araçların başlangıcını yapmak üzere ziyarette bulundum. Hakikaten çok nitelikli araçlar olduğunu bir kez daha altını çizmek istiyorum.
Depremi afet olarak değerlendiriyorum
Yine afetlerden bir tanesi önümüzde altı Şubat geliyor. O gün, televizyonlarda ve her yerde depremi hatırlayacağız. Ne olduğunu anımsayacağız. Daha önceki yıllarda ben yirmi dokuz yıl olarak gidiyordum ama unutma gün sayımızı. Bir arkadaşım geçende dedi ki, "O eskiydi, artık bizim coğrafyadaki insanların unutma gün sayısı yirmi beşe indi." Yani biz, yirmi beş gün içinde en yakınımızı dahi vefat ettiğinde unutabiliyormuşuz. Bu, bilimsel bir yaklaşımın sonucu. Altı Şubat'ta yine konuşacağız, ama yirmi beş gün sonra yine hiçbir şeyi konuşmadan gideceğiz. Belki bir hatamız var, sonra unutacak. Bu anlamda afet yönetimiyle ilgili kayıpların azalması ve bir daha bu acıları yaşamamak üzere çeşitli projeleri ve programları uyguluyoruz. Uygulamalarımıza devam edeceğiz. Burada özellikle altı Şubat'ta yaşanan o depremde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum. Mekanları cennet olsun. İnşallah böyle bir afeti bir daha yaşamayız. Ancak, depremi afet olarak değerlendiriyoruz. Afet olması için tedbirlerin alınmaması gerekiyor; bu nedenle afete dönüşüyor. Afete dönüşmememiz gerekir. Bu konudaki çalışmalarımıza biz de Büyükşehir Belediyesi olarak hız veriyoruz ve devamını ediyoruz. Aynı zamanda Hatay'da bulunan Büyükşehir Belediyesi'nin yapmış olduğu konteynerlerle, oradaki insanlarımızla zaman zaman temas kuruyoruz ve onların ihtiyaçlarını belirli ölçülerde gidermeye çalışıyoruz. Destek olmaya devam ediyoruz. Bunun yanında, afete hazırlık anlamında yapmış olduğumuz projeler var. Mahalle afet konteynerleri gibi geliştirmek üzere arkadaşlarımız hızlıca çalışmalarına devam ediyor. Mahalle afet gönüllüleri projesi de aynı şekilde hayata geçirilecek. Stratejik noktalara bu afet konteynerleri yerleştirilerek, mahalle baskı sistemi olarak düşünüyoruz. Bu şekilde, en azından deprem olduğunda profesyoneller gelinceye kadar orada o anda müdahale edebilsinler. Çünkü birçok kaybın çok kısa sürede yaşandığını biliyoruz. Daha önce sizlerle paylaştığımız gibi, bu konteynerların içerisinde aletler, jeneratör gibi ihtiyaç duyulan araçlar bulunacak. Bu aletler, mahalle afet gönüllüleri tarafından kullanılacak ve böylece orada ilk müdahale gerçekleşmiş olacak. Aynı zamanda, depremle ilgili "deprem farkı" adını verdiğimiz bir çalışma yürütüyoruz. Hem tuvaletlerin ihtiyaçlarını karşılamak için hem de diğer ihtiyaçlar için gerekli düzenlemeleri yapıyoruz. Hatay'a gittiğimde, ilk gün en önce tuvalet ihtiyacının olduğunu gördüm. Kuracağımız bu parkta jeneratörlerimiz olacak ki deprem sonrası telefonlara ihtiyaç duyulacak. Toplamda 1202 adet afet toplanma alanı ve 316 adet çadır kent bulunmaktadır.
Nilüfer çayından sulanan hiçbir ürün yenilemez
Yalnızca binalarımızın değil, aynı zamanda kentlerimizin de dağınıklığını ve çevresel sürdürülebilirliğini zaman zaman teste tabi tutuyoruz. Eğer dirençli kentler inşa etmek istiyorsak, altyapı yatırımlarından çevre düzenlemelerine kadar her adımımızı dikkatle planlamamız gerekiyor. Özellikle çevre dediğimizde aklımıza su ve hava geliyor. Nilüfer Çayı'nın ve Marmara Denizi'nde karşılaştığımız müsilaj sorunu, çevreyi göz ardı etmenin nelere mal olduğunu ve hangi yıkıcı sonuçlar doğurduğunu açıkça ortaya koyuyor. Kentimizin havasını, suyunu ve doğasını koruyacak çözümleri geliştirmek, yalnızca bugünün değil, çocuklarımızın geleceği için de bir zorunluluk olarak görülmelidir. Bursa, sanayisi ve nüfus yoğunluğu ile dikkat çeken bir kenttir. Ancak bu yoğunluk, beraberinde hava kirliliği gibi ciddi sorunları da getirmektedir. Hedefimiz, sanayi ve çevre arasında bir denge oluşturmak ve bunu sürdürülebilir hale getirmektir. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, kentimizin havasını ve suyunu kirletenler, bu kirletme eylemlerinin sonuçlarıyla yüzleşecektir. Bu konuda hazırlıklarımız son aşamaya geldi. Özellikle, Bursa’daki sanayi bölgelerimizin atıklarının evsel atıklarla birleştiğini biliyoruz. Sanayi bölgelerimizde arıtma tesisleri bulunmaktadır. Ancak bu tesislerin, ileri biyolojik arıtma tesislerine dönüştürülmesi gerekmektedir. Bu konuda hassasiyetimizi ortaya koymak, bu kentin havasını ve suyunu korumak adına önemlidir. Nilüfer Çayı, dördüncü derece kirlenmiş bir su durumundadır. Bu, Nilüfer Çayı'ndan sulanan hiçbir ürünün yenilebilir olmadığı anlamına geliyor. Bir kez daha belirtmek isterim ki, Nilüfer Çayı dördüncü derece kirlenmiştir. Bu durum, binlerce dönüm arazide yetişen meyve ve sebzelerin, hepimizin sofrasına girmesi anlamına gelmektedir. Ancak bu ürünlerin içinde neler olduğunu düşündüğümüzde, gerçekten endişe verici bir durumla karşı karşıyayız. Bu nedenle, kimyasalların bulunduğu su kalitesinin tarımda asla kullanılmaması gerektiğini bir kez daha vurgulamak isterim. Şimdi bazı çevreler bu durumu sorgulayabilir. Ancak, hepimizin bu konuda sorumluluğu vardır.
İnegöllüler maske takmalıdır
Bu konuda çalışıyoruz, ancak bu önlemler yeterli değil. Aynı zamanda kentlerin ve ilçelerin belli noktalarına yerleştireceğimiz dijital anılarla anlık olarak hava kalitesini görebilecekler. Ayrıca, şunu da söyleyebileceğiz: "Lütfen maske takın." Durum bu hale gelmiştir. İnegöl'de bugün İnegöllü hemşehrilerim maske takmalıdır; maske takmak zorundadır. Yine Kestel'deki hemşerilerim zaman zaman kırmızı alarm veriyor. O anlarda maske takmak zorunlu hale geliyor. İnegöl'deki hava kalitesi en başta gelen sorunlardan biridir. Bununla birlikte, oradaki iş yerlerinin yaptığı uygulamalarla ilgili bugüne kadar herhangi bir işlem yapılmış mı? Hayır. İnegöl'de herkes memnun. Gittiğimde, "Bu hava hakimliği neden?" diye soruyorum. Cevapları biliyorum. Allah aşkına, bu durumu düzeltin. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğü'nde bir müdürümüz var. Bu bakanlık gerektiriyor mu? Müdürlük bunu denetlemiyor. İnegöllü hemşehrilerimize yazık değil mi? Oradaki sağlık tesislerinden gelen talepleri acil olarak dikkate almalıyız. Genel merkezden hava kirliliğinden kaynaklı bir talep geldiğinde, "Böyle bir tespitiniz var mı?" diye sorduğumuzda, "Bilgi yok" yanıtını alıyoruz. Ama görüyoruz ki herkes çeşitli rahatsızlıklardan şikayetçi. Bu durumu göz ardı edemeyiz. Hiç kimsenin buna hakkı yok. Bu nedenle, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğü’nü bakanlığı göreve davet ediyorum. Ya tam kapasiteyle oradaki arıtma sisteminin çalışmasını sağlayacaklar, ya da tesisin kapatılmasını gerektiren bir durum ortaya çıkacak. Bu işin başka bir yolu yok.
Bölge müdürlüğümüz ile bu konuda görüştük
Çaylarımızdaki kirlilik sadece suyu değil, tarımsal verimliliği ve dolaylı olarak insan sağlığını tehdit etmektedir. Kirli suyla sulanan tarım ürünleri, ekonomik kayıplara yol açmakta ve müsilaj etkisi yaratmaktadır. Çözüm önerileri bellidir. Yaşanan kirlilikler mutlaka tekrar değerlendirilmelidir. Denetim ve yaptırımlar kesin olmalıdır. Arıtma teknolojilerinde yeni yöntemlerin devreye alınması gerekmektedir. Sanayi odalarının yaptığı tesislerde bu konular gündeme gelmelidir. Yer altı kaynaklarının tarımsal sulamada kullanılması engellenmeli; farklı kaynaklar oluşturulmalıdır. Gölbaşı Barajı, bu konuda önemli bir olanak sağlayacaktır. Bölge Müdürümüzle bu konuda görüştük. Gölbaşı Barajı'nda toplanacak su, setlerin inşa edileceği bir baraj oluşturacak ve bu sayede hem sulama suyu hem de kullanma suyu olarak değerlendirilecektir. Bu konuda çalışmalarımız masa üstünde devam ediyor. Marmara Havzası'ndaki tüm atıkların geldiği yer Marmara Denizi'dir. Hava sıcaklığı on, on beş, on altı derece civarında seyrediyor. Deniz sıcaklığındaki bir iki derecelik artış, Marmara'nın tümüyle belki de kapsayacak bir müsilaj sorunuyla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Bu konuda yapılan çalışmalar var, ancak en önemli husus, belediyelere verilen tüm deşarj alanlarında ileri biyolojik arıtma testlerinin tam kapasiteyle yapılması ve iyi denetlenmesidir. Bakanlığımızdan, Marmara Bölgeler Birliği olarak talebimizi ilettik. Talebimiz, bakanlığın büyükşehirlerde ve bu işe dahil olmayan ilçe ve belediyelerde tüm verilerle ilgili destek sağlamasıdır. Ayrıca, bu tesisleri yapmak için sıfır faizli, uzun vadeli kredi olanağının sağlanması gerektiğini düşünüyoruz. Bu, kamu üzerinden veya dış kaynaklarla gerçekleştirilebilir. Ancak bakanlığın, yerel yönetimle birlikte hareket etme zorunluluğu vardır.
Marmara Denizi ve Çevresel Sorunlar
Marmara Denizi'nin durumu, özellikle son yirmi yirmi beş yıl içinde ciddi bir tehdit altındadır. Canlı türlerinin azalması ve hastalıkların artması maalesef gözlemlenmektedir. Bu sürecin başlıca nedenlerinden biri, bölgedeki atıklardır. Bilimsel çalışmalar, bu sorunun ciddiyetini ortaya koymakta ve bu konuda yapılan araştırmaların sonuçları takip edilmektedir. Önümüzdeki ay Bursa'da büyük ihtimalle bir toplantı düzenleyeceğiz. Bu toplantıda, hangi önlemlerin alınması gerektiği ve devletin ilgili kademelerinden katılımcılarla birlikte kararlar oluşturulması hedeflenmektedir. Zaman aleyhimize işliyor, bu nedenle hızlı hareket etmemiz gerekiyor. Marmara Denizi'ni korumak adına çeşitli projeler geliştirmekteyiz. Özellikle Çanakkale Üniversitesi ile yürütülen bir proje kapsamında, denizde bırakılan hayalet ağların toplanması hedeflenmektedir. Bu ağlar, balıkların üremesine olumsuz etkilerde bulunmakta ve bu nedenle bu projeyi hayata geçireceğiz. Yaklaşık 155 kilometrelik bir sahil şeridinde bu ağların bulunduğunu tahmin ediyoruz. Gemiyle yapılacak çalışmaların ardından bu projeyi hayata geçireceğiz. Bursalıların da bu konuda seslerini yükseltmesi gerekiyor. Hava ve su kirliliği sorunlarını dile getirmek, sadece bizim değil, tüm toplumun sorumluluğudur. Sivil toplum kuruluşları, sendikalar ve toplumun her kesimi bu konuda yüksek sesle konuşmalı ve kirleticilere karşı durmalıdır. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile birlikte, arıtma tesislerinin çıkış noktalarından alınan numunelerin gerçek değerlerini göstermesi gerektiğini vurgulamak isterim. Bu numunelerin, dereye bırakılan kısımlardan alınması önemlidir. Böylece, gerçek durumu ortaya koyarak sorunun kaynağını daha iyi anlayabiliriz. Aynı zamanda, gürültü kirliliği de yıllardır yaşadığımız bir diğer sorun. Bu konuda da kritik noktalar belirleyerek eylem planları hazırlamaktayız. Tüm bu çalışmalar, çevre sağlığını koruma amacı taşımaktadır.
Brezilya Projesine dahil olduk
Yeni afetlerden biri olan depremle ilgili bir deneyim yaşadık. Büyükşehir Belediyesi olarak özellikle Brezilya Projesi'ne dahil olduk. Bu program çerçevesinde, afetlere karşı dirençli bir kent oluşturmak için bilgi paylaşımı ve uluslararası işbirliği fırsatları sunmayı hedefliyoruz. Kentimizi afetlere karşı daha dirençli, güvenli ve sürdürülebilir hale getirmek istiyoruz. Türkiye'de yalnızca altı büyükşehir belediyesi bu programa katılmış durumda. Bu program aracılığıyla dünya çapında 1,792 kent ile deneyim paylaşım toplantılarında birçok şey öğrenmeyi umuyoruz. Amacımız, afet risklerini azaltmak ve bu doğrultuda kentsel dönüşüme hız vermektir. 100 binlik plan çalışmalarımız hızla devam ediyor ve bu yıl sonuna kadar tamamlamayı, önümüzdeki yılın ilk üç veya dört ayında onaylamayı hedefliyoruz. Arkadaşlarımız yoğun bir şekilde çalışıyor ve geniş kapsamlı bir proje olan Bursa'nın anayasasını oluşturacak 2050 vizyonuyla bu planı gerçekleştiriyoruz. Özellikle olası bir depremde etkilenecek bölgelerdeki çalışmaları artırmaya özen gösteriyoruz. Yalova yolu ile Sıralaşan bölgesi ağırlıklı olarak bu çalışmalarımız sürüyor. Yıldırım bölgesindeki çalışmalara da ağırlık veriyoruz, çünkü bu bölgelerde sıvılaşma potansiyeli olduğundan hasar görme riski daha fazladır. Bu nedenle, hasar görme riski olan alanlarda öncelikli olarak kentsel dönüşüm projeleri yürütüyoruz. Mikro bölgeleme ekiplerimiz tamamlandı ve başka yöntemleri de uygulamaya çalışıyoruz. Bursa Teknik Üniversitesi ile birlikte, bodrum kökenli zemin enjeksiyonu üzerinde çalışıyoruz. Bu bilimsel çalışma, sıvılaşma potansiyelini azaltmayı hedefliyor ve yoğun bir şekilde devam ediyor. Hocalarımıza teşekkür ediyorum. Bu tür alanların tamamında bu çalışmaları kullanmayı planlıyoruz. Kentsel dönüşüm projelerinde, bu bölgenin tamamında çalışmalar sürüyor. Yoğun bir mahallede kentsel dönüşüm yapılması gerektiği yönünde bazı endişeler var. Ancak, her bir bina yirmi katlı olmayacak. Osmangazi Belediyesi, bu proje kapsamında altı odalı bir çalışma yürütüyor. Büyükşehir Belediyesi olarak, bu bölgeyi rahatlatacak kentsel ihtiyaçların eksikliklerini gidermek için çalışmaları hızlandırıyoruz. Gerekirse, bazı bölgelerde yoğunluğu azaltmak amacıyla gayrimenkul takas yöntemini uygulamayı hedefliyoruz. Beş yol depremi ile ilgili çalışmalar devam ediyor. Gaziantep’te bir plandan dolayı yaşanan gecikme nedeniyle plan yenileme çalışmalarını bir an önce başlatmayı hedefliyoruz. Karapınar ve Değirmenönü projeleri ile Yiğitler projesi de devam ediyor. İlçelerde de bu projeleri gerçekleştirerek, sadece Bursa'nın merkezinde değil, ilçelerinde de dayanaksız yapılar bulunduğunu unutmamalıyız. Bugün hangi ilçemizi düşünürseniz düşünün, yaklaşık 50-70 yıllık binalar mevcut. Olası bir depremde bu binaların farklı sorunlarla karşılaşacağını biliyoruz. Arkadaşlarımız ilçe bazında da çalışmalarını sürdürüyor. Evet, değerli arkadaşlar, bu konular üzerinde durarak çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
Biz hizmet üreteceğiz
İyi bir mali yönetim politikası ortaya koymak gerekiyor. Geçtiğimiz ay bazı arkadaşlar bu konuyu ifade ettiler. Bir nokta bir milyar lira civarında haksız bir kesintiye uğradık. Eğer bu miktar Bursa’ya gelmiş olsaydı, yaklaşık dört buçuk milyar lira civarında bir iş hacmine dönüşecekti. Ancak bu kesinti Ankara’dan yapıldı ve bu durum, işlerimizin bir kısmının aksamasına sebep oldu. Bu konuda girişimler yaptık. Dedim ki, bu borç devletin borcu. Devlette devamlılık esastır. Ancak bu borç, önceki dönemde yapılan borçlardır. Biz bunların uzun vadeye yayılması için bir karar oluşturduk ve belediyelerin önündeki maddi sorunun aşılmasını talep ediyoruz. Kesintiler, birdenbire cephemize döndü ve bu şekilde meydana geldi. Bunun en önemli sebebi ise tamamen siyasi nedenlerdir. Biz hiçbir konuya siyasi bakmıyoruz. Siyasi görevimiz 31 Mart akşamı bitti. Biz hizmet edeceğiz ve insanlarımızı mutlu etmek için çalışacağız. Siyasetimizi kim yapacak? İl başkanı yapacak. Biz hizmet üreteceğiz. Bakın, borçlarla ilgili durumu görüyorsunuz. Büyükşehir Belediyesi borçlarını azaltıyor. Son üç dört ayda paramız kesilmesine rağmen iyi bir mali disiplin uyguluyoruz ve doğru yere harcamaya çalışıyoruz. Önceliklerimiz değişti. Ülkemizdeki önceliklerimizi değiştirdik. Büyükşehir Belediyesi’nin borcu yüzde dokuz iken, diğer borçlar yüzde otuz altıya yükseldi. Öncelik sıralamalarında yanlışlıklar var. Devlet Su İşleri’nin projeye alınmış yatırım programını üstlenmesi gereken işler var. Ancak bazı şartlar ortaya konmuş ve bu şartlarla projeyi yapmak istiyorlar. Ama kredi bulup, bununla projeyi gerçekleştirmek istiyorlar. Bu, doğru bir yaklaşım değil. Su parasından tahsilat yapacaklar. Bu yıl MUSKİ’nin borcu yirmi beş milyara çıkacak. Yürüttükleri projelerin hepsi dövizli; euro ve dolar cinsinden. Böyle bir mali yönetim olur mu? Öncelik sıralaması başka bir şeydir.” ifadelerini kullandı.