Dirençli binalar artık tercih değil, bir zorunluluk’
Zirvenin ‘Binalarımızın Geleceği’ başlıklı oturumuna katılan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Enerji Verimliliği ve Tesisat Dairesi Başkanı Murat Bayram ise, iklime duyarlı, çevre ile uyumlu binaların yapımı ve belgelendirilmesi konusundaki sektörel bilincin sevindirici olduğunu ancak henüz yeterli seviyede olmadığını belirtti. Bayram, “Kahramanmaraş depremi ile afetlere dirençli binalar inşa etmek, enerji ve su verimliliği, sürdürülebilir yapı malzemeleri, doğru planlama gibi konular artık tercih değil zorunluluk haline geldi. İnşaat sektörü, kamu ve STK’lar öncelikli olarak bilinçli ve eğitimli olmalı” diye konuştu.
4 oturumda dünya ve Türkiye gündemini yansıtan konular tartışıldı
’Afet- Dirençli Şehirler’in ele alındığı açılış panelinin ardından ‘Karbonsuzlaşma ama Nasıl?’, ‘Binalarımızın Geleceği’, ‘Yeniden Yaşam’, ‘Dönüşümün Kaynağı Nerede?’ ve ‘İstanbul'un Geleceği’ gibi sektörde önem arz eden ve dünya gündemini yansıtan önemli başlıklar, 4 ayrı oturumla akademisyenler ile kamu ve özel sektörün önde gelen temsilcileri tarafından masaya yatırıldı.
Marmara depreminde sanayinin çarkları durur!
Okan Bayülgen’in moderatörlüğünde gerçekleşen kapanış panelinde Prof. Dr. Naci Görür, Prof. Dr. Celal Abdi Güzer ve Anna Maria Beylunioğlu afetin nedenleri, olası Marmara Depremi ve gerçekleşen Kahramanmaraş depremine dair çarpıcı açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Naci Görür, Türkiye’nin bulunduğu bölge itibari ile depremlerle iç içe bir coğrafyada olduğuna işaret etti. Görür, ‘’ 6 Şubat depremlerinde resmi olarak açıklanan 50 bin kişinin öldüğü bilgisi gerçeği yansıtmıyor. Olası Marmara depreminin minimum 7.2, maksimum 7.6 şiddetinde olması bekleniyor ve bu eğer gerçekleşirse sanayinin çarkları durur!’’ dedi.
Her kentin tehlike analizinin ayrı ayrı yapılması gerektiğine dikkat çeken Görür, Türkiye’de depremin olması gerektiği gibi algılanmadığını kaydetti. Prof. Dr. Görür ‘’ Depremin en aktif olduğu bölgedeyiz. Son 80 yılda 150 binden fazla insan Türkiye’de depremler nedeni ile öldü. Türkiye’de ne yöneticiler ne de halk gerekli dersleri çıkarmıyor. Deprem bölgesinde bile, yap-satçı müteahhitlerle kısa zamanda bina yapıp satmanın derdine düşüldü. Deprem kültürünün edinilmesi için eğitimin büyük önemi var. Deprem parkları yapılması da bu eğitimin bir parçası. Kendi can güvenliğimiz için hiç değilse ETY’liler kadar sesimiz çıksın” yorumunda bulundu.
Kentlere olan aidiyet zayıfladı
Kenti kent yapan bir dizi faktörün olduğuna işaret eden Prof. Dr. Celal Abdi Güzer, son yıllarda kişilerin kentlere olan aidiyet ilişkisinin zayıfladığına işaret etti. Anadolu’da birçok kentin birer küçük İstanbul olma çabası içinde olduğuna gönderme yaptı. Bina yönetmeliklerinin sık sık değiştiğini hatırlatan Prof. Dr. Güzer “Aynı konutu patates baskısı gibi, Muğla’da da Diyarbakır’da da İstanbul’da da yapıyoruz. Bizim bir an önce tip projelerden kurtulmamız gerekir” dedi.
Antakya’nın yıkılıp tekrar yapılması yerine iyileştirilmesi gerekiyor
Depremde büyük zarar gören Antakya için çok üzüldüğünü belirten Akademisyen Dr. Anna Maria Beylunioğlu “Ancak şehrin insanını dinlemiyoruz” dedi. Şehri eski hale getirmenin, gündelik yaşamı eski hale getirmenin mümkün olduğuna işaret eden Beylunioğlu, 6 Şubat depremlerinde eski yapıların ayakta kaldığını, ancak yeni yapıların yıkıldığına işaret etti. Antakya’nın yıkılıp tekrar yapılması yerine iyileştirilmesi gerektiğini söyleyen Beylunioğlu, “İtalya’da bir köprü yıkılınca diğer köprüleri yıkmak kimsenin aklına gelmiyor” diye konuştu.