Dr. Hulusi Akar konuşmasının devamında:
“Günümüzde, Filistin meselesi gibi kanayan yaralar, büyük bir soykırımın en ileri safhasına ulaşmışken, aynı zamanda Ukrayna-Rusya savaşının devam ettiği, Yemen’deki çatışmaların sürdüğü, Çin, Kafkaslar, Afrika ve Balkanlar’da ciddi gerilimlerin yaşandığı bir dünya ile karşı karşıyayız. Bu durumları takip etmek, Türkiye penceresinden bakmak önemli. Türkiye’nin hak ve menfaatlerini gözeterek bu küresel sorunları anlamalıyız. Krizlerin ve çatışmaların temelinde ise genellikle iki ana unsur yatmaktadır: gıda ve enerji. Gıda kaynakları ve yolları, enerji kaynakları ve yolları, bu çatışmaların temel sebeplerindendir. Ayrıca, İsrail'in gündeme getirdiği teopolitik anlayış da önemli bir etken. Bu kavram çarpıtılmış bir şekilde, gerçekle ilgisi olmayan ve saldırgan bir dini politika olarak kullanılıyor. Bu anlayış, Filistin’e karşı uygulanan politikaların en önemli sebeplerinden biridir.
Artık yeni bir dünya düzeni lazım
Biz savaşı üçe ayırıyoruz. Bunu birçok yerde söyleyip yine ifade edeceğim. Bir hazırlık safhası vardır, bir savaşın kendisi vardır ve savaş bittikten sonra yaraların sarılması safhası vardır. Şu anda hazırlık safhasındayız. Karşılıklı konuşmalar, görüşmeler, iletişim var. Herkes birbirine gidiyor, geliyor, temaslar oluyor. İttifaklar kurulmaya çalışılıyor. Bazı protokoller yapılıyor, lojistik birtakım yığınaklar yapılıyor. Bunları görüyoruz, duyuyoruz, takip ediyoruz. Ancak bu dönemde, iletişim ve ulaşımın bu kadar süratli olduğu, silahların öldürücü gücünün anormal şekilde arttığı bir zamanda gerçekten tetiğe basmak zor. Yürek ister. Dolayısıyla taraflar da bu bilinçle, bu anlayışla, ihtiyatlı bir şekilde ilerliyorlar. Fakat gerçekten bir savaş ortamına girdiğimizi bilmemiz gerekiyor. Peki, bunları ne yapacağız? Bu sorunun yanıtı, biraz önce bahsedeceğimiz birliğimiz, beraberliğimiz ve çalışkanlığımızda saklı. Üretimimiz hazır. Çıkaracağımız ders bu. Hiçbir şekilde ülkemizin bekasını, geleceğini ve selametini uluslararası kurumlara, uluslararası aktörlere ve müteahhitlere havale edemeyiz. Böyle bir şey olamaz. Başlangıçtan beri böyleydi, bugün bunun ispatı yapıldı. Buyurun Birleşmiş Milletler, buyurun Avrupa Birliği, buyurun diğer uluslararası kuruluşlar. Burada göz göre göre çocukların katledildiği bir ortamda, artık insanlığın bittiği, uluslararası hukukun sona erdiği bir durumu yaşıyoruz. Hal böyleyken, uluslararası kuruluşların bir tek adım dahi atamadığı, bırakın fiili bir durum olmasını, söz dahi söyleyemedikleri bir gerçek var. Maalesef, bu kurumların durumu budur. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın "Dünya beşten büyüktür" ve "Artık yeni bir dünya düzeni gerekir" diye haykırmasının sebebi de budur. Bunu görmek lazım.
YPG’nin PKK’dan farkı yok!
Bu savaşlar meselesi şöyle bir şey: Şimdi bir hibrit savaş var. Bu, belki de eskiden beri vardı. Dünya kurulduğundan beri bu tür olaylar yaşanıyordu, fakat artık bu durum çok daha aleni hale geldi. Hibrit savaş dediğimiz savaşın her rengi var; ekonomik savaş da var, siyasi savaş da, kültürel savaş da, askeri savaş da. Hepsi devreye giriyor. Lobisiyle, diplomasisiyle, her şeyiyle bir saldırı başlıyor. Ancak burada savaş ilanı yok; herhangi bir kimse kimseye savaş ilan etmiyor. Fakat savaş hali var. Bunun en tipik örneği şu anda Ukrayna ile Rusya arasındaki meseledir. Ukrayna savaşıyor, Rusya savaşıyor. Fakat bunun yanı sıra Amerika savaşta mı? Değil. Ama savaşta. Avrupa savaşta mı? Değil. Ama savaşta. Çünkü lojistiğiyle, siyasi ve ekonomik tedbirleriyle her şeyiyle birtakım şeyler içinde savaş halindeler. Dolayısıyla burada savaş ilan etmeden savaşma durumu söz konusu. Diğer bir nokta ise vekalet savaşlarıdır. Ben savaşıyorum, karşı tarafa yeniliyorum; fakat ben savaşmayayım. O zaman benim yerime başkaları savaşsın. İşte bu da vekalet savaşlarının bir örneğidir. PKK'dan hiçbir farkı olmayan YPG, biraz sonra konuşacağız, bunu kullananlar kendi amaçları için Türkiye'yi zayıflatmak, bölmek ve gelişmesini engellemek için kullanıyorlar. Kendileri ortada yok; bileni kullanıyorlar. Nedir bu işte? Bunlar, aparat dedikleri araçlardır; PKK ve YPG. Tekrar tekrar söyleyeceğiz: PKK'nın YPG'den farkı yok. Bu konuyu daha sonra konuşacağız. Eğer gelirse, bir de oturup tartışırız. Unutmadan belirtmek isterim ki, burada muhataplarımızla, Amerikalı ve Avrupalı muhataplarla konuşurken diyoruz ki, "PKK'nın YPG'den farkı yok." Yani YPG, farklı bir şey değil demeyin bize. Siz derseniz ki, "Biz YPG ile çalışmak zorundayız." Tamam, çalışın; yanlış yapıyorsunuz ama çalışın. Bu mantıklı. Ama eğer derseniz ki, "PKK'nın YPG'den farkı yok," bu bizim aklımıza hakaret. O zaman kavga ederiz. Bizi aptal yerine koymayın; bu kadar bilgi, belge varken, PKK'nın YPG'den, YPG'nin PKK'dan farkı yok diye bilmeniz lazım. PKK ve YPG hiç bir zaman kürt değildir. PKK ve YPG hiçbir zaman kürtlerin temsilcisi değildir. Bizler yüzyıllar boyunca beraber yaşadık yaşamaya devam edeceğiz. Bu teröristlerin arkasında kim olursa olsun sığınaklarını her zaman darma duman edeceğiz ve şehitlerimizin kanlarını yerde bırakmayacağız. Suriye’de kurmak istedikleri yapılanmayı başlarına yıktık yıkmaya devam edeceğiz. Ya teslim olacaksınız ya da çukurlara gömülmeye devam edeceksiniz.
Yazılımcılar, gözlerinizi kullanın; imkan ve fırsatlar çok
Biliyoruz ki burada teknoloji hızla ilerliyor. Gerçekten de işler yapılıyor. Bu, sizin işiniz. Ne kadar derinleşirseniz derinleşin, arkadaşlarım, teknolojinin sınırları patladı. Korona döneminde çalışmanız gerekiyor. Sizin için büyük fırsatlar ve imkanlar var. Üniversitemizin olanaklarını, hocalarımızın birikimini sonuna kadar kullanın. Türkiye'nin imkanlarını değerlendirin. Gerçekten sınır yok. Yazılım ve bilgisayar alanında artık sınır kalmadı. Geçenlerde bir müteahhit arkadaşım, bilet satışı yaptıklarını ve her bir biletin otuz milyon olduğunu anlattı. Bir genç, bu konuşmaları dinlerken dayanamadı ve "Ne bekliyorsun kardeşim?" dedi. O da "Ev alacağım" diye yanıtladı. Arkadaşım, "Oğlum, otuz milyon bunun tanesi biliyor musun?" dedi. Genç, "Tamam abi, analiz ediyorum. Ben bir oyun yaptım, Amerikalılara sattım, on milyon dolar aldım" dedi. Bu durumda çay kahve içelim dedim. Dolayısıyla yazılımcılar, gözlerinizi kullanın; imkan ve fırsatlar çok. Burada yapay zeka meselesi var. Akılalmaz işler oluyor. Gerçekten teknoloji aldı başını gidiyor. Allah sonumuzu hayır eylesin. Yapay zekaya hakim olmamız gerekiyor. Bu, en iyi şekilde etkin bir şekilde kullanılmalı. Matbaanın icadında yaşanan tartışmalar neyse, sevgili gençler, yapay zeka konusunda da benzer tartışmalar yaşanıyor. Bütün mesele araçlar; insan esastır. Hazreti İsa esastır; bu hiç değişmez. İnsan esassa, bu araçlara hakim olmamız gerekiyor. Bursa Teknik Üniversitesi'nin bu konuda sorumluluğu çok büyük. Çalışmalarınızın değerli olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Sosyal medya bir araç; maalesef sosyal medyaya hakkını vermiyoruz. Sosyal medyadan şikayetçiyiz ama doğru ve dürüst insanlar olarak biz kullanmalıyız. Eğer biz girmezsek, bir boşluk doğuyor. Maalesef, annelerimiz, babalarımız, amcalarımız ve dayılarımız bu alana girmiyor. Bu yüzden sevgili gençler, tüm üniversite mensuplarına söylüyorum; mutlaka sosyal medyada yer almalıyız ve herkesin katılımını teşvik etmeliyiz. Oradaki konuşmalara doğru yanıtlar vermek zorundayız. Dijital terör meselesi var. Eğer yalnız kalırsak, Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere bizlere karşı birçok tehdit oluşuyor. Bu nedenle sosyal medyada bulunmamız şart. Vatanı ve bayrağı seven insanların mutlaka yer alması gerekiyor. İnsani, hukuki, ilmi ve bilimsel açıdan verilmesi gereken cevapları vermek zorundayız.
İslamafobi diye bir şey yok, İslam düşmanlığı var
Batılılar hobi olarak islamafobi kelimesini çok güzel kullanıyorlar. Bu şeylerin mevzuları gayet güzel bir şekilde ambalajlanıyor ve o ambalajla beraber satışa sunuluyor. İslamofobi diye bir şey yok; İslam düşmanlığı ve karşıtlığı var. Maalesef, batıda bazı bilim insanları, basın mensupları ve siyasiler, İslam'ı ve Müslümanları kötü göstermek için ellerinden gelen gayreti gösteriyorlar. Bu durum, DEAŞ gibi bazı grupların elinde bulunan araçlarla yayılmakta ve devam etmektedir. Herhangi bir sapkın veya düşüncesiz bir kişi bir iş yapıyor ve bu kişi Müslüman kimliğine sahip. Bu durumda, tüm Müslümanlara karşı bir önyargı oluşuyor. O kadar sapkın insan var, o kadar cinayet işleniyor, o kadar katliam yapılıyor; peki, neden bu kişilerin dilinden bahsetmiyoruz? Hiç Katolik terörist, hiç Ortodoks terörist veya hiç Siyonist Musevi terörist duydunuz mu? Onlar da insanları öldürüyor. Dolayısıyla, buradaki incelikleri görmemiz lazım. Bu durumlara arkadaşların vakıf olup dikkatlice bakmaları gerekiyor. İslam İslam'dır, Müslüman Müslümandır. Bunun ön eki veya son eki yok. Bu konuları karıştırmak, ortalığı karıştırmak için yapılıyor. İslam'ın terminolojisi bellidir; mümin, münafık ve müşrik gibi kavramlar vardır. Buna göre bir ayrım yapmalıyız. Şimdi, siyasal İslam, radikal İslam, sosyal İslam gibi terimlerle kafalar karıştırılıyor. Bir insan ya Müslümandır ya da değildir. Günahlarımız olabilir; Allah affetsin. Fakat Müslümanlığı iyi anlamamız lazım. Bu oyunlara gelmeyelim.
Savunmanın temeli milletin birlik ve beraberliğidir
Savunma güvenliğinin temeli, o milletin birlik ve beraberliğidir. Bu birlik ve beraberliğin sağlanabilmesi için, milletin insanını ve vatandaşını yetiştirmek gerekmektedir. Eğitim, bu sürecin en önemli parçasıdır. İşte bu nedenle eğitim konusuna dikkat çekmek istiyorum. Eğitim alanları Aile, Okul, Çevre. Bu alanların her biri, bireylerin eğitiminde önemli rol oynamaktadır. Sadece bir alanla sınırlı kalmadan, hepsinin birbirini etkilediğini unutmamalıyız. Günümüzde eğilim, mesleki eğitime yönelmiş durumda. Ancak önemli olan, bireylerin sadece bir meslek sahibi olmaları değil, aynı zamanda insan ve yurttaş olarak yetişmeleridir. Osmanlı’da çocuk eğitimi, büyük bir törenle başlar ve bu süreçte çocuklara insani değerler öğretilirdi. Bu değerler, çocukların karakter gelişiminde kritik öneme sahiptir. Eğitimde asıl mesele bilgi değil, anlamaktır. Doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayırt edebilmek önemlidir. Bu değerleri çocuklarımıza erken yaşta vermek, onların sağlıklı bireyler olarak yetişmelerine katkı sağlar. Çocuklara vatan, millet, bayrak gibi kavramları öğretmek, onların kimliklerini bulmalarına yardımcı olur. Ayrıca, Allah’tan korkmak ve kulundan utanmak gibi insani değerlerin de önemini vurgulamak gerekir. Sonuç olarak, savunma güvenliğimizin güçlü olabilmesi için, bireylerin eğitimine ve insani değerlere önem vermeliyiz. Bu, toplumsal birlik ve beraberliğin sağlanmasında kritik bir adımdır.
Eziklik yok dik duracağız
Türkiye’nin Milli Savunma Sistemini geliştirmek için millet olarak fidandan çınara giden bir Söğüt ruhuna sahip olmamız lazım. Ömür nedir? Efendim, Çanakkale ruhuna sahip olmamız, Milli Mücadele ruhunu içselleştirmemiz gerekiyor. 15 Temmuz hain darbe girişimine karşı nasıl durduysak, bu duruşumuzu da hatırlamamız ve bilmemiz lazım. Hep beraber, seksen beş milyon tek yürek, tek mülk olarak büyük ve güçlü Türkiye için yürümemiz gerekiyor. Hiçbir zaman tahayyülümüzden vazgeçmemeliyiz. Tasavvurlarımızdan asla taviz vermemeliyiz. Eziklik yok! Dik duracağız, fakat dikleşmeyeceğiz. Hiçbir zaman kimseye müdahale etmeyeceğiz. Boyun eğmeyeceğiz; fakat çok çalışacağız. Kibirli olmayacağız, mütevazı olacağız. Ama asla boyun eğmeyeceğiz. Neden? Ülkemizin bekası, refahı için. Bunları sürdüreceğiz. Ülkemizin ayrılmaz bir bütün olduğunu, parçalanamaz bir yapı olduğunu defalarca söyledik. Ana vatanımız, gök vatanımız, mavi vatanımız, yavru vatanımız ve dijital vatanımız var. Bunlar bir bütün ve parçalanamaz. Parçalamak isteyenler elbette olacaktır. Bazıları denizlere döküldü, bazıları topraklara gömüldü ve gömülmeye devam ediyor. Allah'ın izniyle.” ifadelerini kullandı.
Suriye Meselesi
Dr. Hulusi Akar 8 Aralık 2024 tarihinde düşen Esad Rejimi için: “Suriye’de 8 Aralık 2024'e kadar Esad rejimi sürdü. Sonrasında 61 yıllık Esad yönetimi yerle bir oldu, çöktü. Çünkü biz diyoruz ki, zulüm asla kabul edilemez. Bunu herkes bilmelidir. Zalimler mutlaka cezasını bulur; er ya da geç. Bu başlangıçtan itibaren, her türlü diyalog ve nezaketi gösterdik Türkiye olarak. İyi komşuluk ilişkileri çerçevesinde, Esad'la birçok temasımız oldu. Ancak maalesef bunların hiçbiri karşılık bulmadı. Sonunda, büyük katliamların ardından, ülkelerini terk ettiler ve geride bir enkaz bıraktılar. Biz her zaman Suriye'nin toprak bütünlüğünden ve siyasi bütünlüğünden yana olduk. Türkiye'den Suriye ile dostane bir şekilde iş birliği yapmanız için gayret gösterdik. İstihbaratçılarımız Moskova'da buluştu, savunma bakanlarıyla görüştük. Fakat resmi ve özel düzeyde kendilerine izah etmemize rağmen gerekli adımları atamadılar. Burada Suriye Milli Ordusu var. Bu, Esad'a karşı olan muhalefetin ordusudur; yani bizzat Suriyelilerin bağrından çıkmış bir ordudur. Bu şekilde anlaşılması ve bilinmesi gerekmektedir. Yeni yönetimin başında şu anda Ahmet Hüseyin El Şara var. Bütün silahlı grupların Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde toplanması kararı alındı. Tüm terör örgütlerine karşı olacaklarını, Suriye'nin toprak bütünlüğünden yana olduklarını ifade ettiler. Bu çok önemli bir gelişme. 13 grup, askeri operasyon komutanlığı adı altında toplandı ve bir operasyon başlatıldı. 27 Kasım'da İdlib'den başlayan bu operasyon, beklenmedik bir şekilde Şam'a kadar uzandı ve şu an yönetime hakim oldular. Bu yeni düzen çerçevesinde Türkiye, her türlü insani desteği sağlıyor. İyi komşuluk ilişkileri çerçevesinde destek sunuyoruz. Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanımız ve Dışişleri Bakanımız oraya giderek görüşmeler yaptılar. Gerekli yardım ve destek sağlanıyor. Bu arada Amerika, Almanya, Fransa, İngiltere, Polonya, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün gibi ülkeler de oraya hedefler gönderdiler. Ahmet Hüseyin El Şara'nın yaptığı açıklamalar gerçekten önemli. Suriye'nin toprak bütünlüğü esas alınmakta; hiçbir teröriste imkan ve fırsat verilmeyecek. PKK, YPG dahil, bu unsurların burada kalmayacağı ve tam egemenlik ile bağımsızlık sağlanacağı belirtiliyor. Türkiye de elinden gelen desteği sunmaya devam ediyor.
PKK ve YPG Fıratın Doğusunda Sıkıştı
İsrail, Suriye’de boş kalan alanları tehdit etmeye devam ediyor. Çatışma olmasın denilmesine rağmen, İsrail bu konuda ısrar ederse, önümüzdeki günlerde daha sık çatışmaların olabileceğini görmemiz gerekiyor. Fırat'ın doğusunda PKK ve YPG mevcut. Bu gruplar oraya sıkışmış durumda ve onların bir an önce silahlarını teslim etmesi için mevcut yönetim ikazda bulundu. İsrail'e karşı tutumları malum; orada bulundukları yerde durmalarını istiyorlar. Bizim tutumumuz net. MİT Başkanımız ve Dışişleri Bakanımız gerekli teması sağladılar ve sağlamaya devam ediyorlar. Durum çok hassas, bu nedenle titizlikle devam etmek ve takip etmek gerekiyor. Burada sınırlarımızın korunması, güneyimizin emniyette olması ve görevimizin istikrarlı olması çok önemli. Çünkü istikrarlı bir komşu, barış içinde olan bir komşu bizim için en tercih edilen durumdur. Bu bağlamda, bugüne kadar teyit ettiğimiz birlikte yapabileceğimiz işler vardı. Örneğin, Denizli yetki alanları Türkiye-Suriye arasında böyle bir iş birliği olabilir. Ulaşım, havaalanları ve limanlar gibi konularda, iletişim ve asker eğitim iş birliği gibi birçok konuda iş birliği yapabileceğimizi değerlendiriyoruz. Arkadaşlarımız bu konuları takip ediyor ve teklifler sunuyor. Çünkü biz diyoruz ki, bu fırsatlar ve imkanlar önemli; bunları iki ülkenin lehine değerlendirmek lazım. Savunma ve güvenlik konularında son sözümüz, takip ve tedbir meselesidir.” dedi.
Konferans sonrasında Bursa Teknik Üniversitesi rektörü tarafından Hulusi Akar'a hediye takdiminde bulunuldu ve öğrenciler ve protokol ile hatıra fotoğrafı çekinildi.