Konuşmacı olarak katılan Selçuk Alpay: “Uludağ sevgisi ailemde aile büyüklerinden gelir. Rahmetli babam uludağın ilk kayaçılarındandır. Uludağın her yeri benim için farklı güzelliklerdedir. 20 küsür endemik bitkiye ev sahipliği yapar. 1200 bitki varken 100 küsür çeşit kelebek var. Binlerce hayvana ev sahipliği yapar. 3 çeşit jan siyan bitkisi vardır. Apollo kelebeği en son 2014 yılında gördüm Uludağ’da ama şuan hiç görmedim nesli tükendi diyorlar. Eskiden kamplarda 15 gün 20 gün iken şimdi imkanlar elverişli olduğu için bütün yaz ordayım. Önceden kızılayın çadırlarında kalırdık. Gaz lambası ile aydınlatma yapardık. Uludağ’ın her köşesinde bir anı olduğu için eskiyi her zaman anardık. Valiliğin aldığı en doğru karar ile kamplarda ateş yakımı yasaklandı ve orman içindeki patikalar kapanmaya başladı. Ulaşabildiğim yerlerde fotoğrafçılığımı yapmaya devam ediyorum. Bir çiçek görürsem mutlaka onu çekmek için giderim. Atatürk’ün talimatları ile kayakçılık başlıyor. Valilik bir tame jandarma eri veriyor her gruba. Eğer olumsuz bir olay yaşanırsa asker olayı haberdar ediyordu. Devlet elinden gelen her imkanı sunuyordu. Atatürk’ün teşviki ile kayakçılık Uludağ’dan ülkeye yayılmıştır.” dedi.
Konuşmacı olarak katılan Şinasi Çelikkol: “Babam kayakçılığa 1950 li yıllarda başladı ve ölümüne kadar devam ederlen kayak malzemelerinin de satımını yapıyordu. Kayak ayakkabılarını biz kiraya veriyorduk. O dönemde askeri kayaklar vardı askerler bunu babama verdi. 1965 ten sonra plastik kayaklar Avrupa’dan geldi. Ben 6 ay boyunca gidip gelip çok zor aldık. Babam bu malzemeleri halktan toplardı. Hep dağlarda gezdik ama kayak için değil destek olmak için gezdik. Şehir bütün kültürlerimizi yurtu. Dağcılık kültürümüzüde yuttu. Aşk ile dağcılık yapan kişi sayısı çok az. Uludağ’a sanatçılarımızda gelirdi. Zeki Müren, Müzeyyen Senar gelirdi. Uludağda uluslararası yarışlar olurdu. Eskiden Nisan’ın ilk haftası bile hala kar olurdu. Yazın çadırlarda kalırdık.” diyerek babası ile olan anılarını paylaştı.