Nilüfer Ket Konseyi tarafından 'Dünya Su Gününe' özel 'Su Yoksa Gelecek de Yok' konulu basın açıklaması düzenlendi. Düzenlenen basın açıklamasına CHP Nilüfer Belediye Başkan adayı Şadi Özdemir katılım gösterdi.
Su kıtlığının işaretlerini her yerde görmek mümkündür
Nilüfer Kent Konseyi adına açıklama yapan Kadın Meclisi Çevre Komisyonundan Yürütme Kurulu Üyesi Hediye Çelik: "Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu 1992 yılında Rio de Janerio‘da düzenlenen konferansta 22 Mart’ı “Dünya Su Günü” olarak ilan etti. Bu gün, tüm Dünyada 2,2 milyar insanın temiz suya erişimin olmadığı koşullarda ve barış için suyun en faydalı biçimde kullanılması gerektiği teması ile kutlanıyor.
Su, dünya var olduğundan beri hava ile birlikte tüm canlı yaşamının odak merkezi, doğa ve insanlığın en temel gereksinimi olmuştur.
Nehirlerin, göllerin, sulak alanların endüstriyel, evsel, tarımsal atıklarla kirletildiği, HES’lerce doğadan koparıldığı, kurutularak yok edildiği, yeraltı ve yer üstü sularının sanayi tarafından sömürüldüğü, desarj ya da derin desajlarla kirletildiği hatta birçok firma tarafından ticarileştirilerek satıldığı gerçeklerine bir de iklim krizini eklersek, ülkemizin hali hiç de iç açıcı değildir. Su kıtlığının işaretlerini her yerde görmek mümkündür. Yeraltı sularının seviyeleri hızla düşmekte, göller küçülmekte, sulak alanlar yok olmaktadır.
Yaşam için zorunlu olan, ekolojik sistemin bir parçası olan su, asla sadece bir enerji kaynağı veya ticari bir mal olarak görülmemeli, sürdürülebilir bir su varlıkları yönetimi ile korunmalı, savunulmalı ve doğru kullanılmalıdır.
Bursa’da suya dair yapılan yanlış uygulamalar acilen durdurulmalıdır! Bursa’nın yaşam kaynaklarından alınarak şişelenen sular kentimizin su döngüsünü bozmakta ve kuraklığa sebep olmaktadır. Tarım alanlarına doğru yayılan imar planları ve sanayi alanları su kaynaklarımızı hem kirletmekte hem de yok etmektedir.
Ülkeyi yönetenlerin, tüm canlılar için yaşam hakkı olan su varlıklarımızı rant aracı görme anlayışlarının her geçen gün artan su kirliliğine ve derinleşen kuraklığa çözüm olmayacağını, uygulanan politikaların sorunu çözmekten çok kirliliği, kuraklığı daha doğrusu su krizini daha da derinleştirdiğini, su kirliliğinin ve gelecekte yüz yüze kalacağımız kuraklık ve susuzluğun kader olmadığını söyleyebiliriz.
Küresel iklim krizine, kuraklığa, su krizine, kıtlığa, açlığa neden olan politikalar acilen durdurulmalı, tüm canlıların yaşama hakkını güvence altına alacak politikalar için mücadele edilmelidir. Ormanların da, meraların da, derelerin de kardeş olduğunu bildiğimiz gibi yaşam hakkı mücadelesi veren, yaşam alanlarını savunan Orhaneli Firuz ve Dağgüneyi ile Akbelenin de kardeş olduğunu çok iyi biliyoruz.
Tüm canlılar için suyun bir yaşam hakkı olduğunu, su varlıklarının kamusal varlıklar olduğunu, su hizmetlerinin de kamusal hizmet alanı olduğunu, suyun bir rant aracı gibi görülerek satılmaması, şişelenmemesi gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz.
Yaklaşan yerel seçimlerde kent yönetimine aday başkanlara, özellikle de Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkan Adaylarına soruyoruz; Bursa suyuna sahip çıkacak mısınız? Su kaynaklarını, dereleri, gölleri, sulak alanları koruyacak mısınız? Yoksa sermayenin kar hırsı ile su tüketimine sessiz kalıp; yer altı ve yerüstü sularının kirlenmesine, kaçak sanayileşmeye, Uludağ’ın suyunun şişeleyip satılmasına göz mü yumacaksınız?" dedi.
Nilüfer Çayının temiz akmasının sağlanmasını talep ediyoruz
"Nilüfer Çayı’ndan ve diğer derelerimizden çalınan sularının kirletilmeden geri verilmesini, Nilüfer Çayının temiz akmasının sağlanmasını talep ediyoruz.
Uluabat Gölünün gerçek anlamda korunmasını ve yaşayan göl özelliğinin sürdürülmesi için önlemler alınmasını istiyoruz.
- Herkesin suya ulaşmasını güvence altına alan bir gelecek ve bir yönetim anlayışı,
- Ülkemizin tüm şehirlerinde suyun tasarruflu kullanılmasını özendirecek 10 m3 ve altı su kullanımının ücretsiz olmasını,
- Ülkemizin bütün yerleşimlerinde çeşmelerinden içilebilir nitelikte su verilmesini, su şişeleme tesislerinin kapatılarak suların tüm canlıların ortak kullanıma bırakılmasını,
- Ormanların, meraların ve tarım alanlarının kısacası su kaynaklarımızın ve beslenme havzalarının, rant uğruna yok edilmemesini,
-Su kaynaklarımıza, beslenme havzalarına, ormanlara zarar veren; kirlenmesine ve yok edilmesine neden olan taş ve madencilik faaliyetlerinin durdurulmasını ve ruhsatların iptal edilmesini,
-Yer altı/yer üstü tüm su kaynaklarımızın özelleştirilmesine, yerli veya yabancı tekellere satılmasını önleyecek bir yönetim anlayışının benimsenmesini ve hukuki düzenlemeler yapılmasını,
SAĞLIKLI NESİLLER İÇİN, TÜM CANLILAR İÇİN, GELECEĞİMİZ İÇİN TEMİZ VE GÜVENLİ SU TALEP EDİYORUZ.
Son sözümüz; su, tüm canlılar için yaşam hakkıdır." ifadelerini kullandı.
Kent KOnseyi üyelerinden Meral Çoban: " Suyun en önemli kısmı buzullarda. Fakat buzullar da iklim krizi nedeniyle günden güne eriyor ve kirleniyor. Temiz su olmadan yaşam mümkün değil. Buna karşın her geçen gün havamız, suyumuz, toprağımız kirleniyor. Kullanılamaz hale geliyor. Bu kirlenmenin en büyük sebepleri sanayi atıkları ve bilinçsizce kullanılan tarımsal ilaçlar. Sanayi atıklarının doğaya zararsızca ayrıştırılarak toplanması ve bertarafı için yasalar yönetmelikler var. Fakat etkin biçimde uygulanmıyor ve ne yazık ki denetimler, yaptırımlar, sorumlu kurumlarca yetersiz kalıyor. Tarım ilaçlarının üreticileri tarafından toplumda restoran kullanıcıda yaratılması gereken bilinç için eğitim, bilgilendirme, yerinde uygulama, kontrol gibi çalışmalar yok maalesef. Minik yazılı prospektüslerle yani tariflerle bu sorumluluk geçiştiriliyor. Ayrıca kullanılmış zirai ilaçlara ait bulaşmış ambalajların zararsız biçimde toplanması ve bertarafı için bir organizasyon daha henüz mevcut değil. Toplumlar ve hatta devletler arasında su kullanımı konusunda pek çok anlaşmazlık yaşanıyor ve pek çok da anlaşma var. Dört bin beş yüz yıl önce iki Sümer şehir devleti Lakaş ve Umma arasında sulama suyu kullanımı için yaşanan savaş tarihe geçmiş. Siyasetçiler bugün de artan nüfus ve iklim değişikliği nedeniyle ortaya çıkacak su sorununu ülkeler arasında çatışmalara neden olabileceğini öngörüyorlar. Temiz suya ulaşım tüm canlılar için yaşamsal bir ihtiyaç. Bu dünyada temel bir hak iken büyük ulusal ve uluslararası şirketler suya ticari bir meta olarak bakmakta. Su savaşları olasılığı bu güçler tarafından ve kültürel hegemonyalarını sürdürmek amacıyla kullanılmakta. Su sağlama, iletme ve dağıtım işletmeleri özelleştirilip suyu her gün daha da pahalılaştırmakta. İstanbul Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Doktor Kasım Koçak meslektaşımızın dediği gibi tarih boyunca suyun akışı hep barıştan yana olmuştur. Bize düşen de bu barışı. Sürdürmektir. 22 Mart Dünyası Günümüz kutlu olsun." dedi.
CHP Nilüfer Belediye Başkan adayı Şadi Özdemir: " Neredeyse her 3 kişiden birinin temiz suya erişemediği bir dünya da yaşıyoruz. İnsan yemek yemeden yaşayabilir ama su içmeden yaşayamaz. Biz su hakkı yaşam hakkıdır diyoruz. Doğal olarak iklim krizinin yarattığı sorunları biliyoruz. Su hakkı yaşam hakkıdır diyoruz. Zamanında bedava vermek suçtu, 1 kuruş vermek suç değildi. İklim krizine de sebep oluyor. Çok kişi temiz suya erişemiyor. 2 kişiden 1 kişiye su düşeceğini düşünüyorum. Bu meseleyi ciddiye alıp mücadelemizi daha yukarı taşıyacağız. Henüz adayız fakat başkan olabilirsek kent konseyi ve sivil toplum örgütlerimizle beraber mücadele içinde olacağız.Bursa suyunun her tarafa gönderilmesinin doğru olmadığını düşünüyorum. Doğaya, çevreye saygı duyulan bir bakış açışı olmalı.
Biliyorsunuz Muradiye Su diye bir şey yapıldı Kestel'de. Yani çiçelemeyi bırakın belediye kendi şişeleyip buranın suyunu başka yerlere götürüyor. Onun da derhal kapatılması gerektiğini, hatta önerim de olmuştu. Belki o bölgede ahududu, böğürtlen ve benzeri sebzelerimiz var. Ama onların belki sıvılaştırıp onları satmaya çevrilebilir. Bir de tesis var. Hani ben de Bursa'nın sularının Türkiye'nin her tarafına, dünyanın her tarafına gönderilmesinin doğru olmadığını düşünüyorum. Büyükşehir Belediyesini umuyorum kazanırız. Kazandığımız zaman Büyükşehir belediyesi ile ilçe belediyeler ile yeni bir bakış açısı getiririz. Doğaya, çevreye, suya, havaya sahip çıkan bir bakış açısı olur. Ben en azından böyle düşünüyorum. Kent konseyinin güçlendirmesi, sivil toplum örgütleriyle ortak beraber hareket etme hükmüne o zaman da bu görüşün yanında olacağımı söylüyorum." dedi.