Etrafımız ateş çenberi,ülke önemli bir süreçten geçiyor.Ülke de ve kentimizde önemli değişimler yaşanıyor.
Hayati projeler değişimlerin alt yapısını hazırlıyor..
Ancak genelde şöyle bir tablo var; kimse kimsenin tamamlayıcısı değil, herkes birbirinin ayrıklaşan yanlarına basıyor, yürüyor.
Şunu bilmekte fayda var;
Gündeme getirilen projelerin algılanması ve anlamlanmasından başlanarak dışavuruma değin bir süreç vardır.
Bu önemli bir sürectir.
Bu süreçle birlikte yepyeni bir bakış açısı kazanılır.Dünyayı, ve çevresini o açı ile görerek yeniden nasıl kurulduğunu ve nasıl değiştiğini
anlamaya çalışır insanlar..
İnsanlar değişimlerin ne anlama geldiğini iyi analiz etmelidir.
Değişimlerin yaşandığı toplumdaki insanların hoşgörüsü,onlara yeni dünyalar kazandıracaktır...
Hatta bu işin ön planında olan siyasetciler adımlarını ona göre atarak,toplumda ön plana çıkan ve herkesin dilinden düşmeyen Hoşgörü kavramı zihinlerine iyice yerleştirmelidirler.
Tarih boyunca kavgacı siyasetcilerin iflah olmadığı açıktır.Bu nedenle siyasetin en önemlki ilaçıdır HOŞGÖRÜ...
Ancak;
Zaman zaman yaşadığımız bu toplumda anlamaya ve anlamlandırmaya çalıştığımız bu uzun yolculuktaki siyasi riyakarlıklar insanları huzursuz etmeye devam ediyor.
Düşte, düşüncede çok güzel insanlar var; reel hayata iniyorsunuz umutlar tükeniyor.
Yerelde ve genelde yaşananlar aşikar..
Ekmeğini yediğimiz suyunu içtiğiz bu memkelete bir çivi çakmak için caba sarfedenleri alkışlamak erdemliktir..
Ayrıştıran değil yaklaştıran,"hoşgörülü" olmakta erdemliliktir..
Hepimizin gayretide bu yönde olmalıdır.
****** ***********
Güzel bir hikaye vardır, onu sizlerle paylaşmak isterim:
Adamın birisi kötü yoldan kazandığı para ile bir inek almış. Sonra, yaptıklarından pişman olmuş. Ne yapacağını bilmez bir halde dolaşırken aklına Hacı Bektaş dergahı gelmiş. O zamanlar dergahlar aşevi görevi de görmekteler. dergaha hediye ederek hem sevap işlerim hem de bu yükten kurtulurum diye düşünmüş ve varmış Hünkarın huzuruna.
Hacı Bektaş-ı Veli "Helal değil" diye kabul etmemiş ineği.
Adam yaptığı işten bin pişman, çaresiz, kurtulmalı bu yükten. Çıkmış yola doğru Konya'ya.
"Ya Mevlana durum böyle böyle...kabul et şu ineği de kurtar beni şu yükten" Mevlana kabul etmiş ineği. Adam daha önce Hacı Bektaş'a gittiğini ama Veli'nin ineği kabul etmediğini söylemiş. "Senin gibi bir ulu kabul eder de ne hikmettir ki Hünkar reddeder" diye sormuş Hz. Mevlana'ya.
Mevlana , "Biz karga isek o bir şahindir, öyle her leşe konmaz.O yüzden biz senin hediyeni kabul ederiz ama Hünkar kabul etmeyebilir" demiş.
Adam düşünmüş, taşınmış...
Biri koca Mevlana diğeri Hünkar HacıBektaş-ı Veli...
Üşenmemiş adam, doğruca Sulucahöyükte almış soluğu...
"Ey Veli, senin kabul etmediğin ineği, Mevlana Hazretleri kabul buyurdu, bu nice işdir, bir anlat bana"
"Dinle ademoğlu, bizim gönlümüz bir su birikintisi ise Mevlana'nın gönlü okyanustur. Bizim gönlümüz bir damlayla kirlenebilir,
ama onun engin gönlüne bir damla neyler ki...İşte onun içindir ki, kabul etmiştir armağanını."
Birbirlerini kırmayan, yermeyen, dostların sözlerini iyiye yoran, onları yücelten o insanlardan kaldı mı ki...
Yoksa bu insanların
hepsi birer düş müydü?
Ne dersiniz?