Bir sabah metrobüste, bir akşam sokak arasında, bir pazar günü parkta…
Her yerde insan var ama kimse birbirine bakmıyor. Göz göze gelmekten kaçınan bakışlar, kulaklıklarla dış dünyayı susturmuş kulaklar, telefon ekranlarına kilitlenmiş parmaklar…
Eskiden insanlar birbirini tanımasa bile selamlaşırdı. Bir apartman komşusu diğerinin halini hatırını sorardı. Bugün aynı binada yıllardır oturup birbirinin yüzünü dahi görmeyen insanlar var. Bir zamanlar “komşu komşunun külüne muhtaçtır” diye büyüyen bizler, şimdi yan dairede biri hastalansa fark etmeyecek durumdayız.
Şehirler büyüdükçe insanlar küçüldü. Binalar yükseldikçe aramızdaki bağlar zayıfladı. Gelişen teknoloji, kolaylaştırmak bir yana, bizi ekranlara esir etti. Herkes ulaşılabilir, ama kimseye ulaşılamıyor.
Peki çözüm ne?
Belki de ilk adım, kafamızı telefondan kaldırıp karşımızdakine “günaydın” demek. Asansörde göz göze gelip küçük bir tebessüm etmek. Belki en azından yılda bir kez, kapı komşumuzu çaya davet etmek. Küçük ama etkili dokunuşlar…
Unutmayalım: İnsan, insana iyi gelir. Sessizliğin ve yabancılaşmanın ortasında bir tebessüm, bir selam; sandığımızdan daha çok şey değiştirir.
Hayat hızla akıyor ama birbirimizi görmeden yaşamayı öğrenmemeliyiz. Çünkü asıl eksiklik; insanın insana değmediği bir dünyadır.