Kültür, tarih ve maneviyat şehri olan Bursa
Sevgili nazik okuyucum!
-Sizi, Azerbaycanın başkenti, Baküden en içten olan sevgimle selamlıyorum. Beni kendine hayran bırakan, sanat, edebiyyat ve şiirin mekanı, gezginlerin ve yazarların doğal ilham kaynağı olan Bursadan konuşmak isterdim.
Öncelikle, söylemek isterim ki, bu, hayatımdakı ilk manevi yolculuk olucakdır. Bursaya yolculuğum manevi olarak benim için çok değerlidir.
Buraya gelmeden önce dünyadaki hangi şehrin ruhumu tamamlaya bileceyi ile ilgili düşünüyordum. Her zaman kendime şöyle sual ederdim: “Acaba, ne zaman ruhumu hissedebildiğim bir şehre gideceğim?” Bursa antikite ve modernite arasındakı birleşimi koruyarak insanın ruhunu tazeleyen muhteşem bir şehirdir. Bursaya gelmeden önce sevgili dostum, tarihçi ve gezgin olan İrade Kadirova`nın “Aşkin izi ile” adlı kitabını hiç beklemediğim anda okudum ve Bursa ile ilgili bölümünden çok etkilendim. Bu kadar duygulanacağımı da hiç düşünmemişdim. Bu yüzden olmalı ki, yazımın birden fazla satırında maneviyata büyük önem verdiğimi hissedebilirsiniz. Ben yıllardır, ruhumu ve kalbimi rahatlata bilecek bir şehrin olacağına inanırdım.
Ama, bu maneviyat yolculuğunda Bursanın beni kendine aşık edebileceğini hiç düşünmemişdim. “Aşkın izi ile” kitabını okuduğum zaman gözlerimi kapatıp kendimi Bursa Ulu Camiide dua ederken hayal etmişdim. Kalpleri, yaradan ve insanlığa hizmet için adanmış Allahın dostlarını hep ziyaret istemişimdir.
Hissetdiğim duyguları size tam tarif edemem. Çünkü söyleyeceklerim hissetdiklerimin yanında yetersiz kalır. O an kendime yalnızca şunu söyledim: “Git! Ve o maneviyatı yaşa! ” bunu da söylemeden edemem, insan bu ziyaretin sonunda ruhunda o kadar güzel huzur hissediyor ki, buraya tekrar gelebilmeyi arzuluyor. Antikite, tarihi ve maneviyatını koruyarak moderniteden de asla geride kalmayan, Osmanlı devletinin başkenti olmuş Bursa, yüksek dağların ahatesinde yeşilliklerin koynunda, doğal manzara palitrasındayken sanki, tam bir Açık Sema müzesine benziyor. Temiz havası, zevk aldıran tarihi yolları ve Osmanlı mimarlığının muhteşemliyi şehrin yapısına ayrı bir güzellik katıyor.
Bursa Türkiyenin dördüncü büyük şehridir. Şehrin bir çok yerinde yerli ve yabancı turistlere sık rastlıyorsunuz. Genel olarak, “Azizler şehri” gibi tanınan Bursanın eskiye dayanan bir tarihi vardır. Menteşe köyü etrafında yapılan araşdırmalar sonucunda, şehrin tarihi M.Ö. 4000-ci yılına aiddir.
En keskin kanıtların da M.Ö. 700 - cü yılına ait olduğu bilinmektedir. Eski dönemlerde bu şehir geçimini ipek ve bıçak üretimi sayesinde sağlasa da, artık yeni dönemde çok büyük bir organize sanayiye sahip. Şehrin en mühim simgelerinden biri de İskender kababı ve kestane şekeridir. Tarih ve maneviyat şehri Bursaya olan yolculuğum çok kısa olsa da, benim için büyük anlam taşıyor. Bu yolculuk boyunca ruhumun yükseldiğini kalbimin arındığını hissetdim. Gitdiğim tüm yollar beni arzuladığım mekanlara doğru götürüyordu. Evliya Çelebi'nin "Üzerinde nur dolaşan ruhaniyetli bir şehirdir" diye bahsettiği Bursada yaşamış İslam alimleri Emir Sultan ve Üftade Hazretleri'nin camii ve türbeleri, manevi havasıyla yurtiçinden ve yurtdışından gelen ziyaretçilerde de etki bırakıyor. Gerçekten de, Bursa şehri beni kendine öyle hayran bırakmıştı ki, sakinleri hakkında da konuşmazsam olmaz. Bursadan olan arkadaşlarımın bana dostça tutumu, samimi davranışları, hoş simaları ve misafirperverliklerini hissetmemek imkansız.
Yaşından bağımsız her kesin yüzündeki tebessüm ve davranışlarıyla sevgilerini hissedebiliyordum. Bu yolculukta saatın 17:30 olmasına rağmen Bursanın 2 manevi büyüğünden biri olan Üftade Hazretleri'nin olduğu türbeye gittik. Bursadan olan arkadaşım buranın saat 09:00-da açıldığını ve saat 17:00-da ise kapandığını söylemişdi. Bir anlık, Azerbaycandan Bursaya Allahın dostlarını görebilmek için geldiğimi aklımdan keçirdim. Eğer kapalı olsaydı, buna çok üzülürdüm. Lakin, kalbimdeki hissin bu kapının açık olacağını söylemişdi bana.
Saatın 18:00 olmasına rağmen anlık şöyle dedim, "Dostun kapısı dosta açık olur. Ben de, Allahın dostunu ziyarete geldim ve inanıyorum ki, kapı açık olucaktır". Biz artık Üftade (Mehmed Muhyiddin Hz. 1490-1580) Hazretleri'nin türbesine geldik. O an kapıya yakınlaşarak açık olduğunu görüp gözlerime inanamadım. Kalbinden gelen o titreyiş gözlerimden su gibi akıyordu. Selam ve salavat çekib, içeriye girdik. Bir yandan başımı yukarıya kaldırıb dua ederken, bir yandan da gözlerimden akan yaşları siliyordum. Kendimi inanılmaz duygular içerisinde hissediyordum. Üftade Hazretleri'nin türbesini ziyaret ederken öğrencisi Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri'ni hatırlayıp onun da ruhuna fatiha okudum.
Böylelikle, manevi yolculuğumuzda Üftade efendinin türbe ve camiisinde ziyareti bitirdikden sonra, daha bir manevi anlamı büyük olan, tarihi ve antikeliyi, ihtişamıyla kalpleri feth eden Ulu Camiiyeye geldik. Ulu Camii bazı din adamları tarafından İslamın 5-ci en yüksek mertebesinde olan ibadetgah yeri olarak kabul edilmişdir. Bu Camii Bursanın en mühim tarihi tikililerinden biridir. Osmanlı padişahı olan Yıldırım Beyazit tarafından 1396-1399-cü yıl aralığında tikilmişdir. Planda diktörtken olan bu Camii 5 bin karemetrelik ölçüde olmuş, 20 kubbe ile örtülüdür. Sekizgen halkalara oturan kubbeler altar duvarına dik 5 cerge halinde düzülmüşdür. Camiye giden yol boyunca Osmanlı mimarlığının muhteşemlini görmek ve onu hiss etmek mümkündür. Arkadaşlarımla birlikde Ulu Camiye doğru yürümeye başladık. Hava artıq yavaş-yavaş karalmaya başlıyordu. Rüzgarın hafif esintisiyle Bursanın muhteşem doğanın kokusu burnumuza geliyordu. Sokaklarda pırıl-pırıl yanan ışıklar her yeri insanın içini aydınlatıyor, Türkiyenin ay ve yıldızlı kırmızı bayrağı da yolun her tarafına ayrı bir ihtişam ve güzellik katıyordu.
Ulu Camiiyeye giden yolun üstünde Bursaya ait el işleri, nakışlı işletmeler ve örgüler, buraya özgü tatlıların satışıyla karşılaşmak mümkündür. Her adımımda kendimi sanki, Osmanlı devrindeki eski sokaklarda yürüyormuş gibi hissediyordum. Anlık gözlerimi kapatıp, ani geçmişe döndüm. Yaşadığım hisler çok garipdi. Binlerce yıl önceden tikilmiş padişahların, sultanların, vezirlerin, evliyaların, ziyaret etdiği Ulu Camiiyedeydik.
Maneviyatı güçlü olan insanlar eminim ki, benim ne demek isteğimi anlar. Camiiyeye girerken durup sessizliğin verdiyi huzuru hiss etdim. Bu kutsal mekana ziyaret etmek sevgisi bende uzun zamandır vardı ve bu gün artık gerçekleşmişdi. Ruhumun yeniden tazelendiğini damarlarımda akan kanıma kadar hissedebiliyordum. Bu manevi yolculuk, bana her adımda duygusal anlar yaşatıyordu. Aslında çok ağlayan ve duygusal olan biri değilimdir, lakin Bursanın manevi havası insanı hem mutlu ediyor, hem de duygusallaştırıyor, etkilendiriyordu. Sanki, yıllardır görmediğim arkadaşlarımla görüşüb helalleşmeli olduğunda yaşadığın hisler gibi. Hani, derler ya, kalp arkadaşları hiçbir zaman bir-birine doymaz. İşte onun gibi. Ulu Camiinin ihtişamına bakarak yeniden dışarı çıktım. Gece Camiinin ışıkları her yeri öyle güzel aydınlatmışdı ki, anlık başımı kaldırdırıp baktığımda bu mübarek güzelliğe hayran-hayran baka kalmışdım. Arkadaşlarımın bana seslenmesiyle yolumuza devam etmeli olduğumuzu anlamışdım. Ama burdan nasıl ayrılır ki? Tabii ki de güzel hoş hatıralar ve manevi zenginlik bularak... Hamd olsun, büyük Rabbimize. Bu manevi yolculukda bana eşlik eden sevgili arkadaşım, Turan Adaletkızına, Bursalı arkadaşlarımız olan Ahmet ve Mustafa bey'e derin minnetdarlığımı bildiriyorum. Onların da bu manevi yolculukda büyük payı olduğunu mutlaka söylemeliyim.
Gelecek seferki Bursa yolculuğumda daha uzun bir vakit ayırıp, bu güzel şehri karış-karış gezmek isterdim. Bütünlükle, Bursa yolculuğu boyunca bir çok özel anlarımı, güzellikleri yaşadığımı, ruhumun yükseldiği ve içimin rahatladığını, gönlümü arındırdığını, Bursa yolculuğundakı bu güzel serüvenimi sevgili okurlarımla da paylaşmak istedim. Şimdiyse, artık, Baküye dönme vakti gelmişdi. Bursadan Baküye büyük sevgi ve mutlulukla dönüyorum.
Bütün bu güzelliklerin koynunda aklımda silinmez hatıralar bırakan Bursadan manevi ruhumu tazeleyerek, güzel anılarlar ayrılıyorum. Yeniden kavuşmak dileyile....
Feride Ağazade – Bakü