MAHARET İSTEYEN SOFRALARA DAİR...
Yeme içme olgusu İnsanoğlunun asırlar boyu vazgeçilmezi olmuştur; yaşamak için hayatta kalmak için olmazsa olmazdır çünkü.
Beden gelişimi açısından da oldukça önemlidir. Bilhassa çocuklar, gençler ve beden gücü ile efor sarfeden yetişkinlerin, iyi beslenerek protein ağırlıklı besin tüketmeleri gerekir, zaten de öyle de olmalıdır...
İnsanın besin gereksinimi sosyal statüsüne göre değişmez, ancak dünyada olduğu gibi son zamanlarda ülkemizde de, kaliteli gıdaya ulaşmak her geçen gün daha zor gibi görünüyor.
Dünyanın pek çok ülkesinde insanların açlık sınırının altında yaşadığı da gözümüzden kaçmıyor. Başta Afrika olmak üzere açlık ve susuzluk yıllardır kanayan bir yara. Ortadoğu ülkelerinde de birçoğumuzun bildiği gibi ekonomik sıkıntılar gelir dağılımı eşitsizliği, yaptığı işin karşılığını alamama gibi bir çok faktör ailelerin, çocukların, gençlerin düşük ve kalitesiz beslenmelerine de yol açıyor tabi.
Yıllar önce İsviçre'deki sınıf öğretmenimin şu sözünü hiç unutmuyorum. "Zenginler keyif almak için yer, yoksullarsa karın doyurmak için yer" demişti, ne kadar da doğru bir sorunu işaret etmiş meğer...
Ülkeler ve yaşam standartları, yeme alışkanlıkları, gelenekleri, farklılıklar gösterse de, yine de gelir dağılımı ile alım gücü ile çok alakalı yeterli beslenme.
Yaptığı pek çok seyahatlerde görüyorumki refah seviyesi yüksek ülkelerde insanlar protein ağırlıklı beslenirken, ekonomik anlamda az gelirli ülkelerde insanlar tahıl ve sebze ağırlıklı besleniyorlar.
Aslında hayatımızda et ve süt ürünleri ile sebze meyve ve tahıl ürünlerinin hepsi yeteri kadar olmalı. İzlediğim bazı yemek kanallarında ve sosyal sitelerde, facebookta, instagramda paylaşılan yemek videolarının pek çoğunda dikkatimi çekiyor. Bilhassa evde yapılan yemekler, beş yıldızlı otel mutfaklarından bahsetmiyorum, evde hanımların yaptığı ve çektiği yemek videolarını bir gerçekten düşündürücü buluyorum.
Mesela içinde hiç et olmayan köfteler ya da içinde yok denecek kadar az kıyma olan, daha çok bulgur ya da sebze ağırlıklı köfteler yapmak zorunda kalıyorlar...
Bir çoğumuzun bildiği gibi köfte sadece kıymadan yapılır annelerimizin yaptığı gibi...
Çok az et veya kıyma ile yapılan yemekler... İçine gereksiz sebze ve bakliyat karıştırılmış yemekler, adeta DNA'sı bozulmuş menü tarifleri ekranlarda bir biriyle yarışıyor.
Oysa ki Türk mutfağında et ve sebzeli tencere yemekleri ya da zeytinyağlılar ağırlıklı olur. O nedenle bu videoları hayretle ve düşünerek izliyorum açıkçası...
Tahılı çok, sebzesi bol, eti ise yok olan ve bir çok mutfakta zor şartlarda yapılan yemekleri, yaratıcılık örneği olarak da görmek mümkün.
Az imkanlarla şık sofralar kurmak beceri isteyen de bir olgu çünkü...
Bizim ülkemiz verimli, bereketli topraklara sahip, hayvancılığı, sebzesi, meyvesi bol olan bir ülke, peki herşey niçin bu kadar pahalı ? Biz tarım ülkesi değil miyiz ? Niçin et, süt, peynir, pahalı olsun... Örnek vereyim başta Almanya olmak üzere pek çok Avrupa ülkesinde et ve süt ürünleri çok daha ucuz, aynı şekilde sebze meyve de, daha küçük tarım ülkeleri olmalarına rağmen. Bütün bunları seyahatlerimde görüyorum ve gözlem yaparak kıyaslıyorum...
Soğan & patates, et, sudan ucuz; süt, peynir aynı şekilde.. Fiyatların tavan yaptığı günlerde aldığım iki kilo soğan & patatese neredeyse 35 TL ödedim, bir de asgari ücretle geçinen bir aileyi düşünün. Hal böyle iken mutfaklarda olmazı olduran, hamarat hanımlarımızı taktir etmemek mümkün değil... Az malzeme ile çok yemek yaratmak, üstün beceri gerektiren bir durum...
Halbuki hepimiz biliyoruz ki, Türk mutfağı dünyanın en zengin, en lezzetli mutfağı.
TV'lerde gösterilen yemek programlarını da bir o kadar eleştirel buluyorum. Abartılı malzemelerle yapılanlar da yok değil tabi... Ne abartılı olsun, ne de eksik malzemelerle olsun; olması gereken gibi olsun. Ayrıca yayınlanmasını da son derece gereksiz buluyorum.
Bilmeyen, öğrenmek isteyen zaten YouTube'tan, internetten, kitaplardan öğreniyor. Günümüzde bilgiye ulaşmak hiç de zor değil. Şov yapar gibi göstermeye ne gerek var?
Olan var, olmayan var. En çok da Ramazanlarda kurulan sofralar, kuş sütü eksik olmayan menüler, gösterişi har safhada olan davetler, sırf o marka satsın diye yayınlanan reklamlar v.s...
Tam da yemek saatinde, çoluk çocuğun gözü önünde, biraz daha hassas olmak gerek sanırım.
Kısacası yemek programları konusunda da; gösterişten uzak, incitmeyen & kalpleri acıtmayan yayın anlayışına ihtiyacımız var diyorum.
Mutlu bir hafta dileğiyle, sevgiyle kalın...