Bu şehirde insanların rahatsızlıklarını her defasından dile getirdiği bir konu yeniden kapsama alanımıza girdi.
Her geçen gün biraz daha KİRLENİYORUZ.
Kentin dört bir yanında masaj salonları açılarak, ahlaki değerler göz ardı ediliyor.
Herkesin kafasında ki soruyu şimdi biz soruyoruz; “Ne bu masaj salonları”
İnsana, insan olmak ve insan kalmak şuuru verilebilmeli ki, yaşanılabilir bir şehir mümkün olsun...
Anlaşılan modern geçinen makam sahibi bazı insanlar ciddi bir varoluş sorunu yaşıyor...
Mesuliyetsiz, sorumsuz…
Düşünebiliyor musunuz, nüfusu 3 milyonu aşan maneviyatın başşehrinde, birileri ceplerini dolduracak diye, “Masaj salonu” adı altında açılan batakhanelere ruhsat veriliyor, fuhşa göz yumuluyor.
Hadi bu işi yapanlara “ahlak yoksunu, kişiliksiz insan nüsvetteleri” olarak değerlendirebiliriz.Ya bu oluşuma göz yumanlara ne demeli?
Söylenecek tek kelime,Allah ıslah etsin...
Bakın;Tarihin izlerini her noktasında taşıyan bu kentte,teknolojinin hızlı gelişimi ile birlikte insanlar hızlı adımlarla yaşamaya başladı.
Nasihatlerin mahiyeti değişti...
"Uyanık olmak" vasfının istikameti maskaralığa doğru gidiyor. Mütedeyyin kesimin ikamet alanlarında batakhanelere araştırma inceleme yapılmadan ruhsat veriliyor
Şimdi;
İnsani değerlere ket vuranları afişe etmenin, toplumdan dışlamanın,bu kente ciddi katkısı olacaktır.
Esasında zaman geçmeden gidişata etki eden faktörleri irdelemeli ki teşhis konulabilsin, tedavi gerçekleşebilsin.
Açık hava tımarhanesine hoş geldiniz!
Psikologlar, insanın kendisini değersiz hissetmesinden dolayı, ahlaksız davranışların arttığı kanısında.
Mesele şu: Çağdaş olmakla övünülüyor fakat tutum ve davranışlar "medeniyetten nasibini almamış" cinsten...
Neyi tedavi edebilir bu çağdaşlık söylemi?
Dozajı haddini aşmış bireyciliğin tutsağı haline gelen "ben nesli" insanı, kendisiyle birlikte, herkese kör bakıyor.
Umutsuzluk, mutsuzluk, yalnızlık, yabancılaşmaya çanak tutuluyor.Sarsıntının bilhassa kalıcı etkisine dikkat edilmeli.Yaranın anlık müdahale ile giderildiği zannedilse de, mikroptan arındırılamamış yaralar "sorun" teşkil ediyor.
Hattâ kim olduğunu dahi unutabiliyor kişi...
Topluluklar da böyle.
Sarsıntı direnci, direnişi kırar, çaresizleştirir,hâdiseler anlamlandırılamaz. Dolayısıyla yara derindir, işkenceye dönüşmüştür. Teslim alır, tutsaklaştırır...
Malûmun ilanıdır ki, insan denilen varlığın şahsiyetleşebilmesi gerekiyor. Şahsiyetini yaşayan insan, bir başkasının ahlaki değerleriyle oynayamaz,oynatmaz, oynamak isteyenlere de müsaade etmez.Mahalle girişlerine hatta mahalle aralarına batakhanelerin açılmasına müsaade etmez.
Özünü ve sözünü yitirmiş,varlık sebebini unutmuş sefalet numuneleri, PARA üzerine kurulu dünyada,günleri devrede devrede yaşadığı için hayvandan farksızlaşmıştır artık.
Çözüm mü?
Nizamsızlıktan kaynaklanan vahşi vaziyeti, yeni bir cemiyet ahlakıyla saf dışı edilebilir pekâlâ.
Nitelikli bir düzen!
Orada insan çoğalmış yasalara yahut yasaklara ihtiyaç duymadan, içindeki mahkemenin sesini dinlemekle vazifelendirilmiş durumda.
Ne yapalım, bizim de tasarladığımız hayalimizde bir Bursa var...
Çok görmesin fincancı katırları...