Millet olarak çok duygusalız...
Sevdiğimiz ve değer verdiğiniz bir arkadaşınız bizi üzmeye başladığında "ne yaparsın" sorusu zihinlerimizde yer alır.
Ya küsüp bir kenara çekiliriz ya da insanlık hali, olur böyle şeyler diyerek sineye çekeriz.
Ya da
Radyo veya televizyon ekranlarında çokça dinlediğimiz bu şarkıyı içten içten sessizce söyleriz...
Bir kıvılcım düşer önce, büyür yavaş, yavaş
Bir bakarsın, volkan olmuş, yanmışsın arkadaş
Dolduramaz boşluğunu, ne ana, ne gardaş
Bu en güzel, bu en sıcak duygudur arkadaş
Duygu yüklü bu şarkıyı, bir çoğumuz bilmesine bilir de arkadaşlığın ne anlama geldiğini, onu korumanın mücadelesini her nedense bilmeyiz, bilmek istemeyiz...
Alınganlık, vurdumduymazlık, kin ve kibir en önemlisi nefret duyguları kaplar içimizi baştan başa...
Arkadaşlık demiştik de bu güzel sözcüğün nereden geldiğini merak edip araştırarak okurlarımızla paylaşmak istedim..
Eski Türklerde Askerler savaşırken arkadan gelecek bir saldırıyı kontrol edebilmek için sırtlarını birağaç, kaya veya ‘taş’ a vererek ok atarlarmış. Atalarımız genelde bozkır hayatı yaşadıklarından, bu sırta dayanan taşın ismi ARKA-TAŞ, daha sonrada ARKADAŞ şeklinde dilimize yerleşmiştir. Bugün bile güveneceğimiz, bizi sırtımızdan vurmayacak olan, samimiyetine güvendiğimiz kişilere verdiğimiz bu sözcüğe uygun bir arkadaşı Allah herkese nasip etsin.
Bu sözcük o kadar sihirlidir ki, her alanda her platformda insanın güvenebileceği bir arkadaşı olmasını ister.
Aynı davaya inanmış, aynı davaya gönül vermiş, vicdan sahibi insanların aradığı bir haslettir arkadaşlık...
Hani çağdaşlığın adresi olarak gösterilen, Avrupa dillerinde karşılığı olmayan Gönül ve Vicdan sahibi insanların bir başkasında aradığı özellik...
Çeşit çeşittir arkadaşlıklar..
Birinci tip arkadaşlıklara bakalım; Bunlar, sizin zaaflıklarınızı öğrenmeye çalışır, bulur ve kullanır. Zayıflıklarınızı görür ve başınıza vurur. Hazlarınızı kullanarak sizden menfaat bekler, ayağınız taşadeğdiğinde, sizi terk eder. Sıkıntı ve sorununuz olmadığında yanınızdadır.
Gelelim ikinci tip arkadaşlıklara; Zevklerinizi tespit eder, onlara hitap etmeye çalışır. Zayıflığınızı bilir ve örtmeye çalışır. Hazlarınızı öğrenir ve sizi mutlu etmeye kalkışır. Ayağınıza diken batsa yüreğinden kan damlar. Gücünüze değil, yüreğinize yakındır. Sıkıntılı anınızı paylaşmaya koşar. Yani biz birincilere ARKADAŞ, ikincilere ise gerçek DOST diyoruz.
Arkadaşı yahut dostu çokça aradığımız fani dünyada güven ortamı erozyona uğratılmak isteniyor...
Yakın bir dostum tarafından bana gönderilen, yani alıntı olarak makaleme konu ettiğim arkadaşyahut dost kavramlarını sizlerin izan ve insaflarına bırakıyorum.
Arkadaş evinize geldiğinde misafir gibi davranır,
Dost geldiğinde buzdolabını açıp istediğini alır.
Arkadaş senin ağladığını görmez,
Dostunun omuzu ise senin gözyaşlarınla ıslanır.
Arkadaş davetine katılınca bir paket hediye ile gelir,
Dost sana yardım etmek için erken gelir; toparlanman için geç gider.
Arkadaş, onu o yattıktan sonra ararsan rahatsız olur,
Dost neden bu kadar geciktiğini sorar, derdini anlatmak için,
Arkadaş bir kavgadan sonra her şeyin bittiğini düşünür,
Dost ise tekrar arar.
Arkadaş senin daima onun arkanda olmanı ister,
Dost ise her zaman senin arkandadır.
Arkadaş zaaflarınızı öğrenir ve onları kullanabilir,
Dost zevklerinizi öğrenir ve onlara hitap eder.
Arkadaş zayıflıklarınızı bilirse başınıza kakar,
Dost zayıflıklarınızı bilirse örtmeye çalışır.
Arkadaş sizi ikinci görmek ister,
Dost ikinciniz olmaktan şeref duyar
Arkadaş sıkıntınız olmadığında yanınızdadır,
Dost sıkıntınız olduğunda size koşar,
Arkadaşlarınıza siz huzur vermeye çalışırsınız,
Dostlarınız size huzur vermeye çalışır.
Madem öyle o halde hepimizin arkadaştan ziyade gerçek dostu bulmamız doğru olanı.