Siyasette olsun, iş hayatında olsun,bu şehirde son günlerde yaşananları izledikçe farklı duygulara kapılıyorum. Gelişmeler karşında tepkisiz kalanları, ya da yağcılık yapanları gördükçe zihnimde ki soru işaretleri kat be kat artıyor..Tabloya bakıyoruz, kimin nerede durduğu,kimin eli kimin cebinde belli değil..
Şimdi örneklendirelim: Makam mevki sahibi olmuş, kendine göre bugün bulunduğu konumda saygınlık kazanmış bir şahısla sohbet edin. Geçmişini de araştırarak şimdi neler söylüyor, bir gazetede yazıyorsa yazılarını dikkatlice okuyun kime ya da kimlere övgüler yağdırıyor. Kimlerin ateşli savunucusu durumunda.Kıble nasıl değişmiş..
Çünkü o şahıslar gerçeği olduğundan farklı göstererek sizin düşüncelerinize ve dolayısıyla da sizin tercihlerinize müdahale etmek hakkını kendinde bularak, bize göre en ağır “insanlık suçlarından birini” işlemektedirler!
Son günlerde bakıyorum, bizim meslekte yıllarını vermiş bir yazar bile, bir partiye, ya da partililere yaranmak ve şirin gözükmek için, gerçeği olduğundan farklı göstermek çabasını zorluyor..
Bu gibi yağcılık faaliyetlerini ibretle izliyorum!
Kim ne derse desin, yağcılık toplumsal bir marazi mikroptur ve araştırıldığında görülecektir ki tarihte “saygıdeğer” bir meslektir.
Hadi diyelim mi günümüzde bir meslek değildir ama maalesef ki bir “meziyet” sayılır olmuştur.
Yağcılık, Osmanlı zamanında bir meslek olarak tanınmış ve dalkavuklar diğer bir deyişle yalakalar kayıt altına alınmıştır. Padişahın hoşuna giden şiirleri ve yazıları yazanların kese kese altınla ödüllendirilmesi bu mesleği daha da işlevsel kılmış; bu mesleğin popülerliği daha da artmıştır. Nefi’yi zindanlarda çürütüp idama götüren onurlu duruş, her zaman edebiyatımızda karşıt ama saygın bir duruş olarak yerini almıştır.
Üstüne üstlük dalkavuklara devlet tarafından bir maaş bile bağlandığını biliyoruz.
Ama bakıyoruz, günümüzde yalakalık bir tarifeye bağlanmamış, getirisi oldukça fazla olan gizli mesleklerden birisi olarak karşımıza çıkıyor.
Yalakalık bir meslek olarak tanınsa ve kayıt dışından kayıt altına alınsa, emin olunuz ki Bursa'da ekonomi birden bire düzelir, işsizlik biter!
Yalakalık deyince, yaşanmış tarihi bir vakayı sizlerle paylaşmak isterim:
Meşhur Fransız kral 14’üncü Louis uzunca bir saltanattan sonra Versailles sarayında ölüm döşeğindedir. İhtişamlı yatak odası sarayın ileri gelenleri, dalkavuklar ve diğer tabir yalakalar ile doludur. Son nefesini vermek üzere olan Kral Louis’in başında rahipler İncil’den pasajlar okuyor. Herkes nefesini tutmuş Kral Louis’in durumunun ne olacağını bekliyor.
Nihayet o büyük an gelir ve Kral Louis son nefesini verir.
Birden sarayda büyük bir hareketlilik başlar.
Yatak odasından çıkanlar koşarak veliahtın dairesine akın ederler.
Bir saray görevlisi veya avamca tabirle bir yalaka şöyle bağırır: KRAL ÖLDÜ. YAŞASIN YENİ KRAL…
Şimdi yağcılar, mevta olacak kralın başında, “yaşasın yeni kral” nidalarıyla ortalığı inletmeye hazırlanıyorlar.
Yalakaların bütün gıdaları ekonomik getirilerdir. Şunu çok iyi biliyorum ki bir ülke ne kadar fakirse yalaka sayısı da o oranda fazladır. Kişi başına milli geliri 10 bin doların üzerinde olan ülkelerde yalaka sayısı kişi başına milli geliri 1 bin dolar ve altında olan ülkelere göre daha azdır.
Sayıları az veya çok!
Ama asla küçümsenmemelidir.
Geçen gün bir dostumuz çok güzel bir tespitte bulundu: Bir çivi her şeyi mahvedebilir!
Nasıl yani dedim?
Dedi ki:
Bir çivi bir nalı,
Bir nal bir tırnağı,
Bir tırnak bir ayağı,
Bir ayak bir atı,
Bir at bir kumandanı,
Bir kumandan bir vatanı mahvedebilir!
Ne kadar doğru!
Onun için –gerçi sayılarını saymadık ama- Bursa'da bir yağcı her şeyi mahvedebilir, aman dikkat!