1999 yılında Bolu da vatani görevimi yaparken, hem 17 ağustos, hem de12 Kasım depremlerini yaşamış birisi olarak, görevim nedeni ile şahit olduğum bazı konuları paylaşmak isterim.
Bildiğiniz üzere yaklaşık 18 bin vatandaşımızı kaybettiğimiz büyük depremler yaşadık o yıl.
Adeta taş taş üstünde kalmamıştı.
Bugün olduğu gibi o gün de, ülkenin dört bir yanından kurtarma ekipleri Bolu, Yalova ve Düzce'ye yardıma koşmuş idi.
Aynı zamanda her yerden her kurum ve stk dan yardımlar çığ gibi geliyordu.
Tır tır, otobüs otobüs, kamyon kamyon yardımlar.
Öyle ki artık depolayacak yer kalmamış ve askeriyenin spor salonlarını depo olarak kullanmaya başlamıştık.
Kısa adı LDKM olan lojistik destek koordinasyon merkezi altında tüm yardımlar toplanıyordu.
Aklınıza gelebilecek lüzümlu lüzumsuz yardım malzemeleri geliyordu;
Devlet sahadaydı, Ordu ve Merkezi yönetim bir gecede organize olmuştu.
Yardımlar için devlet uyarıyordu; getirmeyin yeteri kadar malzememiz var, çağrılarına rağmen dolup taştı her yer.
Sonrasında ise tüm yardım malzemeleri artmış ve sağa sola dağıtılıp bitirilmeye çalışılmış, çoğu ise çürüyüp, eskiyip, çöpe atılmış ve büyük israf olmuştu.
İçişleri bakanı Süleyman Soylu'nun mesajı çok doğru ve değerli idi.
Mutlaka yollar boş bırakılmalıydı.
1999 depreminde İstanbul'dan ve çevre illerden gelen yardım konvoyları nedeni ile ambulanslar yol bulamamış, hatta deprem bölgesine su ulaştırılamamıştı.
Yaklaşık 3 ay sahada kaldık.
Görevli askerler olarak yaklaşık üç ay boyunca sahada çalışmış ve halka yardım etmiştik.
Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı idi.
Cumhurbaşkanı Demirel, LDKM toplantısı için Bolu'ya ikinci gelişinde depremin üzerinden bir kaç fahta geçmişti.
Süleyman Demirel "Devlet sahadadır, tüm çalışmalar koordine edilmiştir" mesajı ile deprem bölgesindeki halka destek mesajları veriyordu.
Yaralar sarılmaya çalışılırken bir yandan da yardım malzemelerinin dağıtımı yapılıyor, kalanların ise ne olacağı sorusu tartışılıyordu.
Asker bir gecede 11 bin çadır kurmuş, -18 dereceye kadar koruyan çadırlar da halk yeniden hayat bulmuştu.
Türkiye en yıkıcı depremlerinden birisini geride bırakırken, devletin tüm çağrılarına rağmen yardımların ardı arkası kesilmiyor, araç trafiğinden sahada adım atılamıyordu.
Depremden kısa bir süre sonra bazı hainler yağmaya başlamış ve kolluk kuvvetlerince durdurulmaya çalışılmıştı.
Bir yanda can, diğer yanda vicdan sahadaydı.
Her yerde acı ve göz yaşı vardı.
O gün Enkazdan sağ olarak çıkardığımız 3 yaşındaki kız çocuğu annesiz babasız kalmıştı. Şimdilerde 24 yaşında olmalı...
O yaşadığımız neydi, üç ay nasıl geçti, adeta kayıp oldu zaman, ne yedik, nerede uyuduk hatırlamıyorum bile. Tek hedef vardı bir canı, bir insanı daha kurtarmak.
Böyle geçti o üç ay...
Bu kadar yardım israf demektir.
Bugün geldiğimiz noktada, İzmir de de aynı vahim tablo yaşanıyor.
Hemen her belediye her stk İzmir de.
Ancak devlet de orada bunca yardım malzemesine gerek var mıgerçekten.
Ben şahsen devletin yetebileceğini düşünüyorum.
Ayrıca bir de şov peşinde koşanlar var.
Örnek verecek olursan bir çok belediye başkanı İzmir'e gitti. Yardım ekipleri, arama kurtarma ekipleri ve diğer yardım malzemeleri ile İzmir de olamak önemli elbette;
Bu söylediğimi parti veya şehir ayırmaksızın söylüyorum.
Belediye başkanlarının şahsen İzmir de olmalarına ne gerek var, iş eldiveni giyip elinize kürek mi alıyorsunuz, bir betonun kaldırılmasına yardım mı ediyorsunuz, hayır sadece varlığınız ile fazladan trafik ve kalabalık oluşturuyorsunuz.
Ama tabi bir de işin şov tarafı var.
Enkaz başında fotoğraf çektirip sosyal medyada paylaşmak seçmenin gözüne hoş geliyordur.
Ancak bu yapılanlar tamamen sistemsizlikten başka birşey değil.
Ülkedeki tüm şehirler planlanmalı ve hangi durumda hangi şehrin destek vereceği belli olmalıdır.
Örnek verecek olursak, Bursa Büyükşehir Belediyesi ekibinin İzmir de olması km olarak ve hacim olarak bakıldığında doğru, ancak Bitlisin Hizan ilçesinin ekiplerinin İzmir de ne işi var.
Bu nasıl bir plansızlık ve sistemsizliktir.
İzmir de yaşanılan depremdeki hasarlı bina ve yıkılan bina sayısı bellidir.
Hizan dan gelecek yardım ekiplerine ihtiyaç var mıdır gerçekten.
Bu ekipler bölgesini neden terk eder gibi sorular geliyor aklıma.
Dün ise Nilüfer Belediyesi Kent Konseyi yardımda bulundu, Nilüfer Agora çarşı esnafı da battaniye mont ve mutelif gıda ve temizlik malzemesi yardımı yaptı.
Sormak isterim ülkemizdeki Suriyeli misafirlere 40 Milyar Dolar harcayan devletimiz, İzmir de ki deprem zedeler için gerçekten battaniyeye ihtiyaç duyuyor mudur.
Eğer var ise canımızla kanımızla varlığımızla İzmir'in yanında olalım hep birlikte.
Bence hayır İzmir Büyükşehir Belediyesinin ve devletin buna gücü ve imkanı vardır.
Bu nedenle gereksiz yoğunluğa ve israfa dur denilmelidir.
Son olarak söylemek istiyorum ki, devlet yetkilileri açıklama yapmalıdır. Gerçekten İzmir'in bu kadar yardıma ihtiyacı var mıdır?