Deprem sonrası kayıplarımızi görünce, önceki depremlerden ders alınmadığını, halen hazırlıksız olduğumuzu görünce "Sözün bittiği yerdeyiz" dedik.
Sözü bitiren beton idi. Toplanma alanlarını yok eden beton, yapılarda kullanılan üzerimize göçen enkaz beton, imara açılan yeşil alanların, ovaların üzerine dökülen beton, rant için yaylalari, milli parkları öldüren beton, su havzası arazilerin üzerine inadina kondurulan beton..
Şimdi ise bir de "Suyun bittiği yerdeyiz" dememize az kalmış.
Neden mi?
Çünkü Türkiye dünyada su kıtlığı yaşayan 80 ülke arasindaymis.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütünün gelecekte tarımda su alanında risk yaşayacağını öngördüğü ülkeler raporunda Türkiye orta-yüksek risk grubunda yer alıyormus. Tarımda yaşanacak su tehlikesi endeksine göre ise Türkiye, 2024-2050 döneminde su stres riski taşıyan ilk 15 ülke arasında gösteriliyormus.
Su fakiri oluyormuş ülkemiz.
Konya Ovasi'nin suyu çekilmiş, nasıl olmasın?
Göllerimiz kuruyor, Salda'sindan Van'ina, nasıl olmasın?
Milli Parklar ve verimli yaylalar yağmuru, çevresi doğasıyla duracakken turistik biraz da ucubik yapilarla dolduruluyor, nasıl olmasın?
Geçen Bursa'da su sıkıntısı ile ilgili haber vardı. Marmara gibi bir bölgede, yukarısı dağ, aşağısı deniz bir memlekette böyle haberler...
60 milyon metreküp kapasiteli Nilüfer Barajı'nın doluluk oranı yüzde 0 olmuş, 40 milyon metreküp kapasiteli Doğancı Barajı'nın doluluk oranı ise yüzde 24'e gerilemiş.
Önlemler alınıyor mu bilmem ama bir tek duyduğum suyu tasarruflu kullanın sözleri yöneticilerden.
Yeter mi!!!
Asıl kök çözüme yönelik önlemler neler peki?
Yağmur deyince ilk akla gelen ülkelerden olan İngiltere bile su sıkıntısı ile az biraz karşılaşınca ta 2012'de önlemler almaya başlamış.
Kuraklık korkusu, susuzluk korkusu onları bile sarmış o zamanlar, biz daha konuya farkındalığı bile zor ve yeni yaratıyoruz şu zamanlar...
Neyse önlemlere gelelim biz. BBC News çeşitli üniversitelerden bilim adamlarına sormuş, bazı başlıklar derlemiş. Bir göz atalım:
İlk dikkat çeken önlem, bağ bahçe sulaması. Deniyor ki; hortum yerine damla sulama şeklinde yapılmalı bu iş. Yani halk tabiriyle şaldır şaldır sulamaya gerek yok!
Rezervuarlara yatırım yapılmalı demiş profesörler. Yani kötü günler için suların biriktirilecegi büyük depo havuzlar yapmaya.
Tabii yine çılgın ihalelerle yandaş ihyası mantığıyla yapılmadığı sürece bizim için de uygulanabilir bir çözüm.
Deniz suyunu arıtmak geçiyor çözümler içinde ayrıca.
3 tarafımızın denizlerle çevrili olduğunu düşünürsek olası bir çözüm, tabii yine yalansız- dolansiz maliyetlerle ve kontrollü şekilde uygulamayla olası bir çözüm.
Yoksa kontrolsüzlükle bu tip bir uygulama suya kavuşacağız derken denizlerin ekolojik dengesini bozmaya ve arıtmada kullanılacak elektrik enerjisi ile de çevre kirliliğine yol açabiliyormus. ( Colin Green, Middkesex Üni.)
Bir diğer çözüm atık suyu arıtmak. Doğrusu çoğu insan gibi buna temkinli yaklaşıyorum. Sonuçta hijyenik olmayan atıklardan temiz içilebilir kullanım suyu elde etmek nasıl olur...
Yine başka bir çözüm olarak bireysel tüketim için bizim belediye yöneticilerinin de uyardığı haliyle daha az su tüketimi önerileriliyor.
Bunu gerçekten her birey , biraz tehlikenin farkındaysa, uygulamalı.
Diş fırçalarken boşa su akıtmamak, keza duş alırken saatlerce durmak yerine, en az iki dakika önce hızlıca işimizi bitirip çıkmak bile metreküplerce su tasarrufu demek. Düşünsenize günde iki kezden, diş fırçalama esnasında 24 litre su boşa aķıyormuş. Yazık değil mi!
Öte yandan uyarılarda deniyor ki, bulaşık, çamaşır makinelerinde çamaşır ve bulaşiginizi yıkayın. Enerji tasarrufu sağlayan makineleri tercih edin. Uygun , düzgün önlemler. Bireysel olarak yapılabilecek şeyler. Neden uyulmasın, biraz dikkat, biraz farkındalık yeter uygulamak için.
Çözümler arasına göçün kontrol altina alınması da a eklenmiş. Bizim gibi bir ülke için bu en önemli, dikkate alınması gereken önlemlerden.
Düzensiz, yanlış bölgesel sanayileşme ile çoğunca batıya yığılmış endüstri sebebiyle doğudan batıya göçü yıllardır devam eden bir ülkeyiz. Bir iki bölge üzerine kapasitesinden, alt yapısından fazla yük bindiriyoruz.
Aynı zamanda kontrolsüz göçmen alan bir ülke olarak da su gibi hizmetlerin altyapısı üzerine yük bindirilmedi mi?
Bunlardan öte, aslında her sorunun değerlendirmesini, çözüm önerisini ve uygulamasini da içine alan bir Su Bakanlığı kurulmalı.
Tıpkı deprem sonrası Afet Bakanlığı kurulsun dendiği gibi.
Ama bu çözümleriyle gelen , denetimleriyle gelen , liyakatli kadrosu olan bir bakanlık olmalı ve afet sonrasında değil, öncesinde aktif olmalı.
İsmi Şifa Bakanligi bile olabilir.
Herkes bilir, su şifadır, yeter ki kıymetini bilelim.
Çok güzel bir yazı,tebrik ediyorum.
Rant uğruna, dere sularımızı Su şirketlerine satanlar, Ormanlarımızı yok edip imara açanlar, ekolojik sisteme zarar verenler, Su sıkıntısının en büyük sebebidir.
Tebrikler
Hakikatları göz ardı etmemek dileğiyle
Tebrikler
Çok uzak değil yakın tarihte yaşayacaklarımı görür gibi oldum. Eğitim şart ,önlem almak şart…
Tebrik ederim canım.
Tebrik ederim.