Bugüne kadar yazdığım en uzun yazı...
Sevgili dostlar,
Gerek Cep Televizyonundan gerekse sosyal medyadan yaptığım yayınlarda da gördüğünüz gibi üç Bursalı işadamı ile birlikte, salgın başladığında çok uzaklardaydık.
Bursa'nın sevilen İşadamı ve siyaset dünyasında her kesimin sevdiği isim olan Sami Bilge, İşadamı Tekstilci Orhan Serbest ve İşadamı Nihat Genç ile birlikte güzel bir Karayip tatili yaşadık.
Yaşadık diyorum çünkü o coğrafyayı anlatmak haksızlık olur, gidip görüp yaşamak gerekir.
12 Mart tarihinde THY tarifeli uçağı ile önce Küba'ya gittik.
Küba, Komünizmin son sahnesinin sergilendiği ve hala çok güzel ve tarihi bir ülke.
iki gün Küba da geçirdik.
Notlarımız arasına birçok anıyı yazdık.
Dünyadaki tüm devrimcilerin heykellerinin sergilendiği park da Mustafa Kemal Atatürk'ün büstünü ziyaret ettik.
Küba'nın tarihi sokaklarında iki saat adeta kaybolmak istedik.
Tarihi ve kültürü bir arada görebileceğiniz sokaklar.
Havana merkezde İslam'ın mabedi olan Camiyi ziyaret ederek öğlen ve ikindi namazlarını cem ederek eda ettik. Şükür ve mescit namazlarımızı kıldık.
Havana eski arabalarının yanı sıra hala tarihe ışık tutan eski yüzlü insanları ile, adeta canlı bir açık hava müzesi.
Dominik Cumhuriyeti
14 Mart günü Karayip Adalarının incisi denilen Dominik Cumhuriyetine geçtik.
Dominik Cumhuriyeti 10 Milyon nüfusu ile Karayiplerin en kalabalık ülkelerinden birisi.
Kristof Kolomb'un Amerika keşfinde ispanyadan ayrıldıktan sonra karaya ilk adım attığı yer buradadır.
Dünya Lideri Atatürk'ün, Dünyanın Dört Bir Tarafında İsminin Verildiği 35 Yer var. Bunlardan birisi de okyanus ötesi bir ada ülkesi olan Dominik Cumhuriyeti.
Dünya lideri Mustafa Kemal Atatürk'ün adının verildiği Mustafa Kemal Ataturk Caddesini gezdik. Etkilenmemek gurur duymamak imkânsızdı.
Sokağa daha önce de birkaç defa gitmeme rağmen, ezbere gittiğim caddeyi bir an da bulamadım. Ya arkamdaki ya önümdeki sokaklardan biriydi.
Dominik cumhuriyetli bir yerliye "Merhaba Mustafa Kemal Atatürk caddesini biliyor musunuz" diye sordum. Aldığım cevap beni çok duygulandırdı. "Sen Türk müsün"
Evet Türk'üm Türkiye'den geliyoruz dedim.
Adam " Burada çocuğa sorsanız bilir Mustafa Kemal Atatürk Caddesini" dedi. Hatta köşe başında oynayan yedi veya sekiz yaşlarındaki çocuğa seslendi " Mira mira, Ninyo Donde Mustafa Kemal Atatürk" (Hey çocuk Mustafa Kemal Nerede?) Çocuk hemen ayağa fırladı ve bize Caddenin yerini tarif etti.
Bu muhteşem bir duyguydu Bizim liderimiz olan Mustafa Kemal Atatürk Dünyanın öbür ucunda yedili yaşlardaki bir çocuğun aklına kazınmıştı.
Peki neden verilmişti Atatürk'ün ismi bir caddeye!
Bir grup gayrimüslim yılar önce Libya taraflarından Müslüman olmadıkları ve artık orada yaşayamayacakları gerekçesi ile bir gemiye bindirilerek terki vatan edilmişler.
Geminin rotası Avrupa dır.
Ancak hava şartları veya rota şaşırma sonucunda gemi Bodrum limanına yanaşır.
Gemidekiler açlıktan ölmek üzeredir.
Durum Ankara’ya bildirilir.
Mustafa Kemal yeryüzünde hiç kimse vatansız bırakılamaz diyerek, Gemideki insanlara Türk vatandaşı pasaportu verilerek yurda davet edilmesini emreder.
Öyle de olur.
Ancak Gemideki gayrimüslimler, teşekkür ederek, " Biz bir Müslüman ülkeden kovulduk, yıllar sonra tekrar bunu yaşama korkusu ile hayatımızı sürdüremeyiz. Biz Avrupa’ya gitmek istiyoruz deyince. Gemileri erzak ile doldurulup ellerine de Türk vatandaşı pasaportu verilerek Bodrum dan Avrupa’ya uğurlanır.
Avrupa’ya yola koyulan gemi, Avrupa’nın tüm limanlarını kaçırarak aylar sonra Santo Domingoya demirlerler.
Ellerindeki Türk Pasaportu ile gerekli işlemleri yaptırıp başlarından geçeni anlatınca. Kendilerine o zamanki Santo Domingo'nun çok uzağında bir araziye yerleşebilecekleri şöyledir.
Derme çatma olarak kurdukları hayatın ortasındaki sokağa da kendileri Mustafa Kemal Atatürk adını verirler.
Bugün ise bu sokak Santo Domingo'nun en işlek ve merkezi caddelerinden bir tanesidir.
İlk gün başkent Santo Domingo’yu gezip tarihini yakından tanıdıktan sonra Boca Chika da ki otelimize geçtik.
Karayip Denizi kenarındaki otelimizde harika üç gün geçirdik.
Özellikle bizimle aynı otelde bulunan Rusya ve Kazakistan uyruklu dostlarımız Powel ve Svetlena tanışmak bizleri çok mutlu etti.
Söylemem gerekir ki! Bir tarafı Karayip Denizi diğer tarafı Atlantik Okyanusu olan bu ülke gerçekten film platosu gibi.
Ertesi gün Dünya'nın en güzel sahillerinden olan Punta Cana da ki Bavaro Sahilini gördük.
Bursa’da Cep Televizyonu takipçileri için videolar çektik.
Kabus gibi gün
O gün haberlerde ve internette gördüklerimiz bizleri endişelendirmeye başlamıştı.
Dünya da ki bütün ülkeler teker teker kapanıyor ve her ülke yurt dışındaki vatandaşlarına geri dönün çağrısı yapıyordu.
Aynı çağrıyı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ağzından duyunca, yaklaşık 2 saat mesafede bulunan başkent Santo Domingo’ya giderek, Dominik Cumhuriyetinden Küba’ya gideceğimiz uçak şirketine " Uçuşta bir problem var mı, eğer 19 Marttaki uçuşumuz olmayacak ise biz bu gün gidelim Küba’ya dedik.
Aldığımız cevap " Sorun yok uçuşumuz planlı"
Bunun üzerine 22 Martta Küba’dan İstanbul’a uçacağımız için 19 marttaki uçuşumuzu beklemeye başladık. Dominik Cumhuriyetinden Küba’ya geçecektik.
O gün film senaryolarını aratmayacak bir gelişme oldu.
Dominik Cumhuriyetinde Genel Seçimler vardı.
Hatta o gün tüm mekanlar kapalı her kes oy kullanmaya gidiyordu.
Olan da o gece oldu.
Yeni seçilen Başkan ilk olarak, Dominik Cumhuriyeti sınırlarını havadan, karadan ve denizden kapattı.
Büyük panik vardı ülkede.
Tüm Dünya vatandaşları adeta ülkesine gidebilmek için birbiri ile yarışıyordu.
Dominik ten Kaçış filmi çekilse sanırım büyük izleyici toplardı.
İlk önce havayolu şirketi ile görüştük.
Uçuşlar iptal cevabını alınca.
Dördümüz de oturarak sakince kararlar almak istedik.
Elimizdeki alternatifleri masaya yatırdık.
Ben önce Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'na ulaştım.
Bakan bey Dışişleri Bakan yardımcısı Yavuz Selim Alparslan'a verdiği talimat ile bizleri takibe aldırdı.
O andan sonra Dominik Cumhuriyeti Yeşim Kebapcıoğlu bize ulaştı.
Şaşkın ve gururluyduk. Yeşim hanım Ömer Bey biz buradayız Türkiye Cumhuriyeti Devleti burada rahat olun dedi.
Söylemeliyim ki günde en az beş veya altı kez bizi aradı bilgi aldı.
Büyükelçimiz Yeşim Hanım, tüm alternatifleri deneyeceğiz rahat olun diyordu.
Araştırmalar yapmaya başladık.
Sahibi Türk olan ve Rusya dan Dominik cumhuriyetine charter uçuşlar yapan bir firma bulduk.
Firmanın hem Rusya hem de Antalya da ki ofisine ulaştık.
En azından Rusya’ya gidebilmek istiyorduk.
Derken Yeşim Hanım aradı ve bahsettiğimiz şirket ile görüşüldüğünü ve bizim gelecek olan Rus uçağına bineceğimizi yerlerimizin ayırtıldığını söyledi.
22 martta döneceğimiz ülkemize 28 marttaki uçak ile dönebilecektik.
Ama kötü haber geldi.
Yeşim hanım tekrara arayarak, Rus uçağının daha küçük bir uçak ile değiştirildiğini bu nedenle sadece Rus vatandaşlarını alabileceğini söyledi.
Orhan Serbest ve Nihat Genç'in Amerikan Vizesi vardı.
Hemen havaalanına gittik. Puj Hava alanından kıyamet provası havası vardı.
O yıllardır izlediğimiz aksiyon filmlerini sollayan bir hava vardı.
Anonslar, bağıranlar, ağlayanlar, hatta yorgunluktan uyuya kalanlar bile vardı.
O havaalanlarında görmeye alışık olduğumuz sıra sıra insanlar adeta birbirini eziyor, herkes ilk uçağa kendisini ve ailesini bindirmeye çalışıyordu.
Uçuş listesini kontrol ettiğimizde Amerika’ya en yakın uçağı bulup, o uçağa biletleri aldık.
Ancak sorun bitmemişti, görevli personel uçağa sadece Amerika vatandaşları binebilir diyordu.
Vizemiz var deyince ben bir şey yapamam.
İsterseniz Amerikan dışişlerine e-mail atın, bu faks numaramız eğer izin gelirse binerler dedi.
Cep telefonumuzdan yazdığımız acil e-mail ile Amerikan dışişlerine yazdık.
İki Türkiye vatandaşının Amerikan vizeleri olduğunu ve sadece Amerika’yı Transit geçiş olarak kullanacaklarını ve ayrıca Amerika İstanbul uçak biletlerini de ibraz ederek, ricada bulunduk.
Yaklaşık dakika sonra cevap geldi.
Cevap olumluydu.
Orhan Serbest ve Nihat Genç artık Amerika oradan da İstanbul'a geçeceklerdi.
Rahatlamıştık, çünkü sorun dörtten ikiye düşmüştü.
İki misafirini Türkiye’ye ulaşabilecekleri şekilde uçağa bindirmenin sevinci ile Punta Cana daki otelimize geri döndüm.
Diğer misafirimiz Sami Bilge'ye güzel haberi verdim.
Hem mutlu hem stresliydik.
Bu arada, Büyükelçimiz Yeşim hanım aradı.
Konuşurken kendisine Küba'ya gelecek olan THY uçağına binebilmek için Özel jet kiralayabileceğimizi söyledik.
Kendisi de kısa bir süre sonra tekrar bizi arayarak, bir özel jet bulduğunu ve fiyatının 35 bin dolar olduğunu söyledi.
Çok büyük paraydı bu.
Biz de Sami Bilge ile birlikte ne yapalım diye düşünürken, Büyükelçimiz tekrara aradı.
Dominik Cumhuriyetli bir iş insanının özel uçağını sadece maliyetleri ödenmek koşulu ile bize tahsis edebileceğini söyledi.
Fiyat bin dolardı.
Biz tamam dedik.
Paranın 10 bin dolarını Sami Bilge, 5 bin dolarını ben verecektim.
Mutluyduk, çünkü zaten daha önceden biletini aldığımız THY uçağına binebilecektik.
Bu arada Büyükelçimiz tekrar arayarak, ülkeye dönmek isteyen sekiz Türk daha var, uçağı siz kiraladınız ama rica etsek onları da alır mısınız dedi.
Bizler tabi ki düşünmeden elbette diyerek, ülkeye dönmek isteyen sekiz Türk'ü de kaldığımız otele davet ettik.
Herkes gelmişti.
Planlar yapılmış, herkes bizim otelde kalacak ve yarın özel jet ile Küba'ya geçecektik.
Ama yine olmadı.
Bizi her an arayan Büyükelçimiz Yeşim Hanım tekrar aradı ve Dominik Cumhuriyetinden kalkışa izin aldıklarını, fakat Küba devletinin iniş izni vermediğini söyledi.
Kalakalmıştık.
O gece otelde kalan bir kaç Türk ile sohbetler ederek karamsarlıkla beklemeye başladık.
Ertesi gün herkes farklı yerlere uçmaya başladı.
Avrupa da bir kaç ülke vizesi olanları kabul etti.
Kimi Almanya, kimi İtalya, kimi ise Amsterdam'a gitti.
Sami Bilge ile havuz kenarında sohbet ediyorduk. Kalacağız herhalde diye birbirimize bakıyor içten içe de korkuyorduk aslında.
Ama bir yandan da devletimizden haber bekliyorduk, bize 1 ay sonra şu gün gideceksiniz bile deseler rahatlayacaktık.
Sami Bilge ağabeyim artık yorulmuş ve bu moralsizlikle odama gidiyorum dedi.
Tek başıma havuz başında oturuyordum, yağmur yağmaya başladı,
Beni ıslatan yağmur umurumda değildi, öğlece oturuyordum.
Birden bire telefonum çaldı,
Arayan Rusya’daki Türk Tur şirketi olan Anex tur dan Necati beydi.
Necati bey, "Ömer bey bu akşam saat 18:00 de Rusya’ya uçak ver yetişebilir misiniz dedi.
Saat 16:10 civarıydı.
Havaalanına 15 dk. Mesafedeyiz Punta Cana'dayız zaten dedim.
Ama uçak Punta Cana da değil bir buçuk saat uzaklıktaki Romana şehrindeydi.
Geliyoruz dedim.
Yetişmek imkansızdı.
Ama denemeye değerdi.
Taksi çağırdık bir türlü gelmiyordu.
Taksi 10 dakika sonra geldi ama bana saatler geçmiş gibi geliyordu.
Taksici imkansız saat altıya yetişemeyiz, çünkü radar var ceza yerim diyordu.
Radar cezalarını peşin ödeyince, taksici adeta hayatının sürüşünü yaptı ve uçağın kalkmasına 2 dakika kala havaalanına girdik.
Sonuçta uçağın kalmasına 2 dakika vardı.
Uçağı kaçırdık diyerek havaalanına girdik.
O an hava alanında avazım çıktığı kadar Necatiiiiii diye bağırdım.
havalimanı ana baba günüydü.
Sesim kalabalığı yararak Necati’ye ulaşmıştı.
Elini sallayarak bize işaret veren Necati’nin yanına koştuk.
Kaçırdık mı dedim.
Necati " Hayır ağabey rahat olun sistemde valizleriniz uçağa gidiyor görünüyor dedi" bu nedenle sizi bekliyor uçak deyince, Allah'ın sevilen kullarıyız dedik.
Necati müthiş bir vatanperverlik yaparak iki Türk vatandı için gerekli hazırlığı yapmıştı.
Yanımda hediye olarak Türk Çayı götürmüştüm. Onu Necati’ye verince Necati " Ağabey bana dünyaları verdin inanamıyorum çay bu" diyerek boynuma sarılmıştı.
Sonuçta Rusya’ya gidiyorduk.
İçimizde bir huzur vardı.
Uçak Merdivenlerinde iken Bursa’daki Turizmci dostumuz Hüseyin İşcan'ı aradık acil bize Moskova İstanbul bileti almasını rica ettik.
On iki saatlik uçuştan sonra Moskova’ya indik.
İndik ama Rus polisi giremezsiniz vizeniz yok dedi.
Sizi Dominik Cumhuriyetine geri göndereceğiz.
Film gibiydi gerçekten.
İstanbul’a gideceğimiz THY biletlerini gösterdik.
Acıkmıştık, artık çantamızdaki bisküviler de bitmişti.
Bir ara Kırım kökenli bir polisten internetini bizimle paylaşmasını istedik ve evimizi arayarak merak etmeyin Rusya’dayız diyebildik. Sonuç da Rusya da olmak eve daha yakın olmaktı.
Pasaportlarımızı almıştı polis,
Çok acıkmıştık artık ve polise Rusya ve Türkiye iki müttefik ülke, eğer iki Rus vatandaşı Türkiye de havaalanında aç kalsaydı. Cumhurbaşkanımız ona yemek gönderirdi, arayın Putin'i bize yemek göndersin esprisi üzerine, ortam biraz yumuşadı.
Aradan dört saat geçtikten sonra, vizesiz olarak geçebileceğimizi söyleyip bizi transit kapıya yönlendirdiler.
Oturup THY uçağını beklemeye başladık.
Her köşeden bir Türk vatandaşı gelmeye başladı.
Artık yalnız değildik.
Sonunda ülkemizin göklerdeki temsilcisi piste indi. THY uçağının kuyruğunu görünce çok duygulanmıştım.
THY uçağı o anda bana vatandı, bayraktı, anne baba gibiydi adeta.
Uçağa binip kabin görevlilerine selam vermek o kadar iyi gelmişti ki.
Bir süre sonra İstanbul’a indi uçağımız.
Pasaport kontroldeki polis memuru vatana hoş geldiniz dedi. Ağlayacaktım adeta.
Sonuçta Dünyanın en güzel bölgesine tatile gitmiştik. Ancak eve dönememe korkusu her türlü keyfin ve güzelliğin ötesinde korku vericiydi.
Hangi ülkelere seyahat ettiniz, nereden geliyorsunuz diyen Polis memuruna, Küba, Dominik Cumhuriyeti ve Rusya değince bu ülkeler karantina listesinde değil evinize gidin dedi.
Artık evimizdeyiz.
Bir yıl önce yaşadığımız bu macera dolu tatili sizlerle paylaşmak istedim.
Bize bu süreçde yardımcı olan,
Kübalı Dostum Fidel Tapanes'e
Rehber arkadaşım Albertigo'ya
Dominik Cumuriyetindeki arkadaşım İbrahim Özkürdüm'e
Bizi havaalanında karşılayan arkadaşım Erik'e
Rehber Arif kardeşime
Dönüş planı
Başta TC. Dışişleri bakanı sayın Mevlüt Çavuşoğlu'na
Bakan yardımcısı Yavuz Selim Alparslan'a
Bursa Milletvekili sayın Hakan Çavuşoğlu'na
Türkiye Cumhuriyeti Dominik Cumhuriyeti Büyükelçisi Sayın Yeşim Kebapcıoğlu'na
Türkiye Cumhuriyeti Dominik Cumhuriyeti Başkonsolosu Emre bey'e
Konsolosluk Çalışanımız Stefanney Hanım'a
Gazeteci Mehmet Ali Dim'e
Turizmci meslekdaşım Hüseyin İşcan'a çok teşekkür ederiz.